Translate

24 Ağustos 2014

Eski Malatya



70'lerinde bir adamın, minibüste size ısrarla yer vermeye çalıştığı, "iki Battalgazi ne kadardı?" diye seslendiğinizde önden tanımadığınız birinin "ben sizinkileri ödedim" dediği, su almak için girdiğiniz bakkalın "burada mı içeceksiniz, bir yere mi götüreceksin, burada içecekseniz boşuna para vermeyin, ben size dolaptan su veririm" dediği, dolmuşta tanıştığınız adamın "misafirimizsiniz" diye işi gücü bırakıp kervansaray gezdirdiği bir memleket Malatya.

İsminin tarihi Hititlere uzanan
ESKİ MALATYA


Malatya'nın ilk merkezi olan ve Eski Malatya olarak da bilinen Battalgazi'de, Selçuklu döneminden kalma pek çok cami, kervansaray ve hamam bulunuyor. Karakaya Barajı sınırındaki ilçede bulunan önemli yapılardan birisi Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı. Battalgazi ilçesinin girişinde bulunan Kervansaray IV. Murat Han’ın silahtarı Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış.


Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde ‘’En güzeli Sultan Murad Han’ın makbul veziri Silahtar Mustafa Paşa hanıdır" diye bahsettiği hanın, 170 odası bulunuyor.


Kesme taştan yapılmış kervansarayın restorasyonu 2010 yılında tamamlanmış. Bu güzelim bina restore edilmeye edilmiş ama bu sırada pek çok özelliğini de yitirmiş. Duvarların sıvayla kaplandığı yetmezmiş gibi bu tarihi dokuya hiç uymayan havalandırma panelleri de yerleştirilmiş.









İpek Yolu üzerinde bulunan bu hanın ticari olduğu kadar askeri önemi de bulunuyor. Temelinde 200 bin kazık çakılı olduğu söylenen Silahtar Hanı'nın biri taç kapı diğeri de Alacakapı Mescidi avlusunda olmak üzere, 1637-1638 tarihli, iki kitabesi bulunuyor.


Battalgazi'de sadece tarihi yapılar değil 84 ev ve 500 metre uzunluktaki sokak da restore edilmiş. Malatya Valiliği, Battalgazi Kaymakamlığı, İnönü Üniversitesi, Malatya İl Özel İdaresi, Mimarlar Odası ve Battalgazi Belediyesi iş birliğiyle restore edilen ve araç trafiğine kapatılan bu sokaklardan birinin adı Çukurpınar. 





Eski Malatya Surları Ve Kalesi de Malatya'nın ilk kuruluş yeri olan Aslantepe'de bulunuyor. Malatya’nın ilk surlarını Roma İmparatoru Trajanus yaptırmış. Roma-Bizans-Sasani-Arap mücadelelerinde önemli tahribatlara maruz kalan surlar, Osmanlı devrinden itibaren savunma özelliğini kaybetmiş ve özellikle 19. yüzyılda büyük ölçüde yıkılmış. Bölgenin Türk hakimiyetine geçtiği dönemdeyse Malatya surlarının çok zayıf kaldığı, 1057 yılında Kemah, Arapkir üzerinden Malatya’ya ulaşan Türklerin şehri kolaylıkla ele geçirdiği söyleniyor. Malatya surlarının beşi doğuda, biri kuzeyde, biri batıda, dördü güneyde olmak üzere 11 kapısı bulunuyor. 



Battalgazi ilçesinde yer alan Ulu Camii Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubad zamanında, Malatyalı mimar Yakup Bin Ebubekir’e 1224 yılında yaptırılmış. 


Daha sonra yapılan onarımlarla plan ve mimarisi oldukça değişmiş. Kesme taş ve tuğlaların ustalıkla kullanıldığı caminin eyvanının bütün cephesi firuze ve patlıcan renkli çini mozaik bezemelerle kaplı.





  
Dört ayrı devri yansıtan caminin tuğla minaresi kuzeybatı kısmında yer alıyor. Ankara Etnografya Müzesi'nde yer alan, eğri kesim tekniğinde yapılmış camiinin minberi 13.yy Selçuklu ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden biri.





Caminin önemli bir başka özelliği de kaymakamlığın sayfasında şöyle açıklanıyor: "Büyük Selçuklu yapılarında revaklı iç avlunun eksenine yerleştirilen dört eyvan vardır. Bunlardan girişin karşısındaki diğerlerine nazaran büyük tutulmuştur ve mihrap önü kubbesi bulunur. Büyük Selçukluların İran’daki camilerinde gördüğümüz (dört eyvanlı) bu plan Malatya Ulu Cami’de tek eyvan uygulamasıyla Anadolu’daki tek örnektir." 



  





İlçede görülmesi gereken bir başka tarihi bina da Kanlı Kümbet. Adından da anlaşılacağı gibi buranın pek sevimli bir hikayesi yok. Cellat-hane olarak tanınan kümbet, aslında kripta odası bulunan bir anıt mezar.

1890'de yapıldığı tahmin edilen ve Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda yörenin en güzel yapısı olarak belirlenen Poyrazlar Konağı, Ulu Cami'ye yakınlığından dolayı Selçuklu çağı eseri olduğu sanılan Şahabiyye-İ Kübra Medresesi ve Çermik Camii olarak da bilinen tek kubbeli Sütlü Minare Camii, Ulucami ve Şahabiye-i Kübra Medresesi ile bir bütünlük sağlayan Halfetih Minaresi, sur içinde bulunan ve sadece bir odası ayakta kalmış olan Zeynel Bey Mescidi, kitabesinde Seyyit Ömer ve Şah Ali Bey tarafından yaptırıldığı yazan ve 1998 yılında gördüğü restorasyonun ardından tarihi özelliğini büyük ölçüde kaybeden Miralay Şah Ali Bey Camii (Alacakapı Camii), H.996-m.1588 tarihinde, Miralay Hüsrev Bey tarafından tamir edildiğini bildiren bir kitabesi bulunan Toptaş Camii, şehir surlarının dışında bulunan Ahmet Duran Mescidi Ve Türbesi, Kanlı Kümbet ile aynı güzergahta bulunan Nefise Hatun Kümbeti, Eski Malatya kalesinin kuzey cephesinde, ‘’çatlak’’ denen mevkide bulunan Emir Ömer Mescidi Ve Türbesi, Selçukluların yolcuların rahatlıkla namaz kılmaları için  yol güzergahlarına yaptırdığı Namazgah,,Kırkkardeşler yolu güzergâhında yer alan 1582'de Malatya miralayı Hüsrev Bey tarafından yaptırılan Karahan Camii, Şişman Köyü'nün 2 km yakınında bulunan Şişman Han, II. Selim dönemine ait olup, Battalgazi’de ayakta kalan eski ve ender yapılardan biri olan Ak Minare Camii, halk arasında Vaiz Baba Camii olarak bilinen, 1302-1380 tarihleri arasında yaşamış olan Melik Sunullah ailesinin adıyla anılan Melik Sunullah Camii gibi pek çok tarihi yapı bulunuyor.



Sur içinde, Ulu Cami ile Sıptırız sur kapısı arasında bir bölgede bulunan Melik Sunullah Camii'nin mescidinde üç yatır bulunuyor. Uyurken korkan, korkulu  rüyalar gören, uyuma güçlüğü çekenler korkularını yenmek için bu yatırları ziyaret ediyor.

Battalgazi'nin Karahan mahallesinde, tamamen kesme taştan, sekizgen köşeli, kubbesi bu sekizgeni tamamlar yapıda sivri bir piramit şeklinde yapılmış bir kümbet bulunuyor. Selçuklu dönemine ait olduğu tahmin edilen Sıddı Zeyneb Kümbeti'nin, Battal Gazi’nin annesi ile eşinin isminin Zeynep olması sebebiyle,  adını nereden aldığı tam olarak bilinmiyor. Halk arasındaki inanışa göre bu yatır sevenleri kavuşturuyor, küskünleri barıştırıyor.

Yöre halkına "nereleri gezebiliriz" diye sorduğunuzda size söyledikleri ilk yerlerden birisi de Kırklar Mezarlığı. Battal Gazi’nin şehit olan kırk yakın arkadaşının mezarlığı olarak bilinen ancak daha sonra yapılan kazılar sayesinde çok eski bir İslam medeniyeti mezarlığı olduğu anlaşılan bu mezarlıkta, sonradan Abbasiler dönemine dayanan mezar taşları da bulunmuş. Mezarlıktaki taşların birçoğu tahrip olmuş durumda, sağlam kalan bazı taşlarınsa Malatya Müzesi'ne götürüldüğü söyleniyor.


Son 20 yıldır özellikle Adıyaman ve Elazığ'dan göç alan Battalgazi'de Hasan Basri'nin ve Zeynal Abidin'in türbeleri de bulunuyor.



23 Ağustos 2014

Türkiye'nin en büyük höyüklerinden...



TÜRKİYE’DEKİ EN BÜYÜK HÖYÜKLERDEN BİRİ
ASLANTEPE HÖYÜĞÜ 


Malatya'nın 7 km. kuzeydoğusunda yer alan Aslantepe arkeolojik yerleşimi, Türkiye’deki en büyük höyüklerden biri. Fırat Irmağı'nın üzerindeki Karakaya Baraj Gölü'nün batısında bulunan höyüğe Orduzu ya da Battal Gazi ilçeleri üzerinden gitmek mümkün.



Anlatılanlara göre 30 metre yüksekliğindeki höyüğün mazisi MÖ 2 bin yıllarına dayanıyor. MS 5. ve 6. yüzyıllarda Roma köyü, daha sonra da Bizans nekropolü yani toplu mezar yerleri olarak kullanılan bu büyük yapı topluluğunun saray olduğu düşünülüyor.

 




Arslantepe’de ilk kazılar 1930’larda Louis Delaporte başkanlığındaki bir Fransız ekip tarafından yapılmış. 



 

Kazılarda taş üzerine alçak kabartma ile dekore edilmiş avlu ve giriş kapısının iki yanında iki aslan heykeli ve karşısında devrilmiş bir kral heykeli ile bir Geç Hitit Sarayı bulunmuş. 


 


Bu eserler o tarihlerde Malatya’da müze bulunmadığı için Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne götürülmüş. Kazı alanının girişinde sizi karşılayan aslan ve kral heykellerinin orijinalleri hala burada sergileniyor.



II. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransız Arkeolog C.Schaeffer alanda birkaç derin sondaj açmışsa da sürekli kazılar 1961’de Roma La Sapienza Üniversitesi'nden bir ekip tarafından başlatılmış. 



Biz Aslantepe'ye gittiğimizde İtalyan arkeologlar ve antropologlar çalışıyordu. Ne yazık ki, kazı alanında bu kıymetli kalıntıları size hakkıyla anlatacak bir rehber bulunmuyor.



 Höyükte yapılan kazılar sonucunda;  MÖ 3.600-3.500 yıllarından bir tapınak, M.Ö.3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray, M.Ö.3600-3500’lere ait tapınak, iki bini aşkın mühür baskısı, ustalıkla yapılmış madeni eşyalar bulunmuş. 





Tüm bu buluntular o tarihlerde yerleşimin, aristokratik siyasi, dini ve kültürel bir merkez olduğunu gösteriyor. Tarım için çok uygun topraklara sahip olan bu yerleşimin, yerel bir hakim sınıf tarafından yönetildiği ve höyüğün Anadolu’daki ilk şehir devleti olma özelliği taşıdığı söyleniyor.



Bu kazı alanından en sık çıkan buluntu ise mühürler. Çeşitli malların depolanması ve nakliyesi sırasında kullanılan mühürler bu yapı kompleksinin yönetsel bir merkez olduğuna işaret ediyor. Saray kompleksinde ayrıca arsenikli bakır alaşımlı, gümüş kakmalı kesici-delici silahlar da bulunmuş. Bu buluntular ise Malatya Müzesi’nde sergileniyor.

Sarayın yakınında bulunan ve MÖ 2.900 olarak tarihlenen mezarın önemli bir kişinin (belki bir kralın) mezarı olduğu sanılıyor. Mezardaki zengin ölü hediyeleri ve mezarı kapatan taş kapak üzerinde bulunan kurban edilmiş dört gencin cesedi, bu mezarın bir kral mezarı olduğunu düşündürüyor.