Translate

12 Kasım 2014

Çanakkale İşçi Filmleri Festivali

HÜZÜNLÜ BULUŞMA...

Çanakkale’de organize edilen, Gezi Direnişi temalı, 9.Uluslararası İşçi Filmleri Festivali 8 Kasım Cumartesi günü yapılan panelle son buldu. Türkan Saylan Nikah Salonu'nda gerçekleştirilen panele, Gezi Direnişi'nde hayatını kaybeden Ahmet Atakan’ın annesi Emsal Atakan ve Ali İsmail Korkmaz’ın babası Şahap Korkmaz da katıldı. 


Panelde Kuzey Ormanları Savunması'ndan Çiğdem Çidamlı, KAOS-GL'den Yıldız Tar ve Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy ile Haziran İsyanı’nı ve bundan sonra yapılması gerekenleri değerlendirdik.



"VURMAK İÇİN EMİR VERENLER UTANSIN, 

BEN OĞLUMLA GURUR DUYUYORUM."


ŞAHAP KORKMAZ:

"Çocuklarımızın bedenleri gitti ama ruhları bizimle yaşıyor. Ali bizim her şeyimizdi. O gittikten sonra dünyamız yıkıldı. Hastane sürecinde ölüm kalım savaşı verirken, biz de onunla birlikte bir savaş verdik. Dualar ediyorduk iyileşmesi için. 



Çocuk denilecek yaşta, çok büyük, çok güzel düşünceleri vardı; barış için, özgürlük için... Zaten onun için oradaydı. Kalp ameliyatı olmasına rağmen sokaktaydı Ali. Haksızlığa, şiddete uğrayan insanların hakkını aramak için oraya çıktı. Bir yılana, sineğe kıyamazdı. Onun da yaşam hakkı var derdi. O bizi temsil ediyordu. Onun katledilişinden sonra her eyleme, direnişe, programa katıldım ve katılacağım. Çünkü bizim yerimize çocuklarımız çıkacaklardı buralara. Biz onların yapmak istediklerini sahiplenip sürdüreceğiz. 




Maalesef yaşadıklarımız haksızlıktan başka bir şey değil. Hep haksızlıktan, şiddetten yana bir yönetim. Ali İsmail'in davası Eskişehir'de olacaktı. Dava yaklaşmıştı. Tanıkların kimi Eskişehir'den, kimi Ankara'dan, kimi Hatay'dan gelecekti. İnsanları korkutmak için duruşmayı Kayseri'ye atadılar. Herkes yanımızdaydı sağ olsunlar; gençler, avukatlar... Dördüncü duruşması geçti. Son duruşmada Ali İsmail'in fotoğraflarını elimizde götürmek istedik. Buna bile izin vermediler. Vurmak için emir verenler, adam öldürene sahip çıkanlar utansın. Ben oğlumla gurur duyuyorum."



"DİRENELİM; KAZANMAK İÇİN DİRENMEK LAZIM"
EMSAL ATAKAN:


"Benim oğlum gasp etmedi, kimseyi katletmedi, hırsızlık yapmadı. Sadece özgürlük istedi, sadece özgürlük. Berkin'imizi 14 yaşında katlettiler. Elimden evladımı aldılar. Oğlum 14 aydır kara toprağın altında olmasına rağmen, dava süreci henüz başlatılmadı. Çoğunuz görüntüleri izlemişsinizdir, çatıdan düştü denildi. Kesinlikle doğru değil. İki akrep geldi biri beyaz, biri siyah. Benim oğlum gaz kapsülleriyle öldürüldü. Yaşama şansı varken öldürüldü. Çatıdan düştü mü, düşmedi mi kesinleşmedi deniliyor. Benim oğlum asla o çatıya çıkmaz. O çatıdan düştüyse de çıkarılmıştır, atılmıştır. Ahmet mücadeleyi damlara, çatılarda vermez, sokaklarda verir.


Ahmet'in yerde yatarken yaşama şansı vardı. Polis bu şansı bitirdi. Buna rağmen bizim davamız reddedildi. Celalettin Lekesiz olacak o it emniyet genel müdürlüğüne atandı. Benim oğlumu AKP hükümeti katletti. Davalarımızı başka illere atamalarına rağmen yılmadık, direndik. Allah bana güç verdiği sürece direneceğim.


Okutmak, bu ülkeye güzel evlatlar yetiştirmek için elimizden geleni yaptık. Ancak bu ülkede bizim çocuklarımızın değil hırsızların yeri varmış. Bizim çocuklarımız da tarih yazdı. Ahmet'i, Abdullah'ı, Medeni'yi öldürdüler, Ethem Sarısülük'ü öldürdüler, Ali İsmail'i başına vura vura öldürdüler. Hepsini öldürdüler. Bu çocukların hiç bir suçu yoktu. Sadece sokağa çıkıp slogan atarak haklarını aradılar; özgür bir dünya için. Bu özgürlük olacak. Direne direne kazanacağız. Tek dileğim var Gezi de ölenlerin kanları yerde kalmasın. Mahkeme sürecinde hepinizin yanımızda olmanızı istiyorum. Mücadelemize devam edelim, direnelim; kazanmak için direnmek lazım."


"GEZİ'DE DEVRİM YAPMADIK AMA ÖNEMLİ KAZANIMLAR SAĞLADIK"

MEHTAP DOĞAN

Kadınları aileye, eve mahkûm etmeye çalışan, kamusal alanları erkeklere ait kılan, kürtajı fiilen yasaklayan, en az üç çocuk doğurmamızı dayatan, erkek şiddetini besleyen, kadını esnek, güvencesiz ve ucuz emeğin kaynağı olarak gören, heteroseksüel tek eşliği savunan, trans cinayetlerini, lezbiyenlerin ve biseksüellerin üzerindeki baskıları artıran AKP Hükümeti'ne öfkemizi dile getirmek için biz kadınlar da Gezi eylemlerinde aktif olarak yer aldık.


Gezi'de devrim yapmadık ama önemli kazanımlar sağladık. Örneğin o süreçte direnişin diline sıkça müdahale ettik. Bu müdahale erkeklerin ve kadınların cinsiyetçi küfürleri sorgulamalarını sağladığı gibi direnişte LGBTİ'lerin, seks işçilerinin ve kadınların varlıklarını da görünür kıldı. Direniştekilerin eleştirisi hükümeteyken kadınların ve LGBTİ'lerin eleştirisi sadece dışarıya yani hükümete değil aynı zamanda içimize yani bizlerle birlikte direnenleredeydi. Çünkü haklarında adli soruşturma başlatılanların yüzde 50’si kadınlar olsa da, direniş boyunca kadınlara, seks işçilerine, LGBT'lere küfürler edildi, bu öfkenin sorumlusu olmadıkları halde Erdoğan'ın anasına, karısına ve kızına yönelik cinsiyetçi yazılamalar yapıldı. Bütün bunlar erkek egemen bir namus algısının göstergesiydi. Her küfür edilişinde "küfürle değil inatla diren", "ibneye, kadına, orospuya küfretme" sloganlarını attık, duvarlardaki cinsiyetçi ve homofobik yazıları sprey boyalarla kapattık. Gezi Parkı'nda küfür atölyesi organize ederek kadınların bedenlerini ve cinselliğini hedef alan küfürleri nasıl tersine çeviririz, bununla nasıl mücadele ederiz sorularına yanıt aradık. "Kadına, orospuya, ibneye küfretme", "Barikattayız direniyoruz", "Gezi'de tacize yer yok" yazan stickerlar bastırdık. Bütün bu çabalarımız da ciddi bir kazanım sağladı. Gezinin başında fütursuzca cinsiyetçi küfürler edenler, sonunda "şerefsiz diyebiliyor muyduk abla" diye sormaya başladılar.



Gece geç saatlerde sokaklarda güvenli yürümenin, kamusal alanlarda özgürce ve eşit bir biçimde var olmanın, tacize, şiddete, gaspa uğramamanın tadına vardık. Direniş boyunca kendimizi sokaklarda normalden daha güvende hissettik ve bu güveni korumamız gerektiğini düşünüyoruz. Gezi Direnişi'nin üzerinden bir yıl geçmesine ve artan polis şiddetine rağmen biz kadınlar sokakları, alanları, geceleri terk etmedik. Berkin Elvan'ı yitirdiğimizde de, Hrant'ın anmasında da, 1 Mayıs'ta da, Soma katliamında da sokaklardaydık.


Gezi Direnişi feminist bir eylem değildi, ama feminist kadınların etkin olduğu bir süreçti. Bu kadar çok kadının direnişin içinde yer alması birikmiş bir öfkenin göstergesiydi. Gezi Parkı'nda, üzerinde "Tayyipsiz, tacizsiz hava sahası" yazan ‘mor’ bir çadırımız da vardı. Hem bu çadır hem de Gezi'den sonra oluşan ve hala düzenli olarak toplanmaya devam eden kadın forumları sayesinde pek çok kadın feminizmle tanıştı. Forumlar aynı mahallede yaşayan insanların kendileri gibi düşünen insanlarla buluşmaları için zemin hazırladı.


Direnişe katılanların yüzde 51'i kadınlardı. Taksim Meydanı'nda otururken kafasına gelen gaz fişeği nedeniyle aylarca yoğun bakımda kalan Lobna'nın, polisin yakın mesafeden yüzüne gaz sıktığı Kırmızılı Kadın'ın ve TOMA'nın karşısına geçip kollarını açan Siyahlı Kadın'ın yanı sıra, "Bu maskenin altında fikir var, fikirler kurşun geçirmez" düsturuyla bir başkaldırı ikonu haline gelen V'nin maskesini başörtüsüyle birlikte takan, yaşına aldırmadan elindeki sapanı polislere doğrultan, "kaç gündür izliyorum, hep kuru yiyorsunuz" diye Gezi'de kalanlara sıcak çorba taşıyan, topuklu ayakkabıları, mini etekleriyle gaz kapsüllerine tekme atan, üzerine sıkılan biber gazı ve tazyikli su nedeniyle ayakta bile duramazken polislere "çok büyük yanlış içindesiniz, yapmayın, görevi bırakın, görevi bırakın!" diye bağıran, Vali Avni Mutlu ve İçişleri Bakanı Muammer Güler’in “çocuklarınızı parktan alın” çağrısı üzerine Gezi'ye gidip çocuklarıyla direnen kadınlar gibi farklı yaşlardan, farklı meslek gruplarından, sosyal sınıflardan pek çok kadın direnişte aktif olarak yer aldı. Gezi milliyetçiler, Kürtler, homofobikler, LGBTİ'ler, plaza çalışanları, anarşistler vs arasında bir bağ kurdu. Kim olduğumuzu önemsemeden bir arada durmayı, dayanışmayı deneyimledik. 


Eylem pratiği olmayan insanlar sokakla tanıştılar. Haberlerin nasıl taraflı verildiğine, kendilerinden çapulcu, bir grup marjinal, yasa dışı örgüt üyeleri diye bahsedildiğine tanık oldular. Gördükleriyle duydukları çelişince basının ve hükümet temsilcilerinin ifadelerine mesafeli yaklaşmaya, sorgulamaya başladılar. 


Seçimler pek çok insanın moralini bozmuş olsa da ben bunu bir kriter olarak görmüyorum. Gezi istediğimizde nasıl dayanıştığımızı, birlikte olduğumuzu ve 20 kişiyle başlayan Gezi nöbetlerini nasıl ülke geneline yayılan bir direnişe dönüştürebileceğimizi bize gösterdi. Hükümetin söylemlerinde her hangi bir değişiklik olmadı. Hatta bu yıl ilk kez 8 Mart'ta yaptığımız gece yürüyüşünde polis müdahalesiyle karşılaştık. Gezi'de yaptığımız gibi kadınları aileye hapseden, çocuk ve bakım emeğini üzerlerine yıkan, kadının bedenini, cinselliğini denetleyen heteroseksist AKP politikalarını deşifre etmeye, Hükümetin kadın emeği sömürüsünü açığa çıkarmaya devam edeceğiz.







Benim annem bir melek!



BENİM ANNEM BİR MELEK!
- Mehtap ben ne yaptım biliyor musun? 
- Ne yaptın anne?
- Hani dün dedin ya önemli bir iş görüşmem var, bana şans dile diye.
- Evet
- Mehtap kadınları sever dedim. Parkta tanıştığım kadınları yemeğe çağırdım. Dolma yaptım, tatlı koydum. Mis gibi bir masa hazırladım. Kadınlar da masayı görünce şaşırdılar. Dedim ki çocuğumun hayrına olsun. 
- Ben de şaşırdım anne şimdi. Güzel, hoş da nasıl güvendin tanımadığın insanlara?
- Parkta her zaman gördüğüm kadınlar. İyilik yapan iyilik bulur kızım. İyi insanlar iyiliğin altında kalmazlar, onlar da sana patik getirmişler.


Kasım 2014