HÜZÜNLÜ BULUŞMA...
Çanakkale’de organize edilen, Gezi Direnişi temalı, 9.Uluslararası
İşçi Filmleri Festivali 8 Kasım Cumartesi günü yapılan panelle son
buldu. Türkan Saylan Nikah Salonu'nda gerçekleştirilen panele, Gezi
Direnişi'nde hayatını kaybeden Ahmet Atakan’ın annesi Emsal Atakan ve Ali İsmail Korkmaz’ın babası Şahap Korkmaz da katıldı.
Panelde Kuzey Ormanları Savunması'ndan
Çiğdem Çidamlı, KAOS-GL'den Yıldız Tar ve Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy ile Haziran İsyanı’nı ve bundan
sonra yapılması gerekenleri değerlendirdik.
"VURMAK İÇİN EMİR
VERENLER UTANSIN,
BEN OĞLUMLA GURUR DUYUYORUM."
ŞAHAP KORKMAZ:
"Çocuklarımızın
bedenleri gitti ama ruhları bizimle yaşıyor. Ali bizim her şeyimizdi. O
gittikten sonra dünyamız yıkıldı. Hastane sürecinde ölüm kalım savaşı verirken,
biz de onunla birlikte bir savaş verdik. Dualar ediyorduk iyileşmesi için.
Çocuk denilecek yaşta,
çok büyük, çok güzel düşünceleri vardı; barış için, özgürlük için... Zaten onun
için oradaydı. Kalp ameliyatı olmasına rağmen sokaktaydı Ali. Haksızlığa,
şiddete uğrayan insanların hakkını aramak için oraya çıktı. Bir yılana, sineğe kıyamazdı.
Onun da yaşam hakkı var derdi. O bizi temsil ediyordu. Onun katledilişinden
sonra her eyleme, direnişe, programa katıldım ve katılacağım. Çünkü bizim
yerimize çocuklarımız çıkacaklardı buralara. Biz onların yapmak istediklerini
sahiplenip sürdüreceğiz.
Maalesef yaşadıklarımız
haksızlıktan başka bir şey değil. Hep haksızlıktan, şiddetten yana bir yönetim.
Ali İsmail'in davası Eskişehir'de olacaktı. Dava yaklaşmıştı. Tanıkların kimi
Eskişehir'den, kimi Ankara'dan, kimi Hatay'dan gelecekti. İnsanları korkutmak
için duruşmayı Kayseri'ye atadılar. Herkes yanımızdaydı sağ olsunlar; gençler,
avukatlar... Dördüncü duruşması geçti. Son duruşmada Ali İsmail'in
fotoğraflarını elimizde götürmek istedik. Buna bile izin vermediler. Vurmak
için emir verenler, adam öldürene sahip çıkanlar utansın. Ben oğlumla gurur
duyuyorum."
"DİRENELİM;
KAZANMAK İÇİN DİRENMEK LAZIM"
EMSAL ATAKAN:
"Benim oğlum gasp
etmedi, kimseyi katletmedi, hırsızlık yapmadı. Sadece özgürlük istedi, sadece
özgürlük. Berkin'imizi 14 yaşında katlettiler. Elimden evladımı aldılar. Oğlum
14 aydır kara toprağın altında olmasına rağmen, dava süreci henüz başlatılmadı.
Çoğunuz görüntüleri izlemişsinizdir, çatıdan düştü denildi. Kesinlikle doğru
değil. İki akrep geldi biri beyaz, biri siyah. Benim oğlum gaz kapsülleriyle
öldürüldü. Yaşama şansı varken öldürüldü. Çatıdan düştü mü, düşmedi mi
kesinleşmedi deniliyor. Benim oğlum asla o çatıya çıkmaz. O çatıdan düştüyse de
çıkarılmıştır, atılmıştır. Ahmet mücadeleyi damlara, çatılarda vermez,
sokaklarda verir.
Ahmet'in yerde yatarken
yaşama şansı vardı. Polis bu şansı bitirdi. Buna rağmen bizim davamız
reddedildi. Celalettin Lekesiz olacak o it emniyet genel müdürlüğüne atandı.
Benim oğlumu AKP hükümeti katletti. Davalarımızı başka illere atamalarına
rağmen yılmadık, direndik. Allah bana güç verdiği sürece direneceğim.
Okutmak, bu ülkeye güzel evlatlar yetiştirmek için elimizden geleni yaptık. Ancak bu ülkede bizim çocuklarımızın değil hırsızların yeri varmış. Bizim çocuklarımız da tarih yazdı. Ahmet'i, Abdullah'ı, Medeni'yi öldürdüler, Ethem Sarısülük'ü öldürdüler, Ali İsmail'i başına vura vura öldürdüler. Hepsini öldürdüler. Bu çocukların hiç bir suçu yoktu. Sadece sokağa çıkıp slogan atarak haklarını aradılar; özgür bir dünya için. Bu özgürlük olacak. Direne direne kazanacağız. Tek dileğim var Gezi de ölenlerin kanları yerde kalmasın. Mahkeme sürecinde hepinizin yanımızda olmanızı istiyorum. Mücadelemize devam edelim, direnelim; kazanmak için direnmek lazım."
"GEZİ'DE DEVRİM YAPMADIK AMA ÖNEMLİ KAZANIMLAR SAĞLADIK"
MEHTAP DOĞAN
Kadınları aileye, eve
mahkûm etmeye çalışan, kamusal alanları erkeklere ait kılan, kürtajı fiilen
yasaklayan, en az üç çocuk doğurmamızı dayatan, erkek şiddetini besleyen,
kadını esnek, güvencesiz ve ucuz emeğin kaynağı olarak gören,
heteroseksüel tek eşliği savunan, trans cinayetlerini, lezbiyenlerin ve
biseksüellerin üzerindeki baskıları artıran AKP Hükümeti'ne öfkemizi dile
getirmek için biz kadınlar da Gezi eylemlerinde aktif olarak yer aldık.
Gezi'de devrim yapmadık
ama önemli kazanımlar sağladık. Örneğin o süreçte direnişin diline sıkça
müdahale ettik. Bu müdahale erkeklerin ve kadınların cinsiyetçi küfürleri
sorgulamalarını sağladığı gibi direnişte LGBTİ'lerin, seks işçilerinin ve
kadınların varlıklarını da görünür kıldı. Direniştekilerin eleştirisi
hükümeteyken kadınların ve LGBTİ'lerin eleştirisi sadece dışarıya yani hükümete
değil aynı zamanda içimize yani bizlerle birlikte direnenleredeydi. Çünkü
haklarında adli soruşturma başlatılanların yüzde 50’si kadınlar olsa da,
direniş boyunca kadınlara, seks işçilerine, LGBT'lere küfürler edildi, bu
öfkenin sorumlusu olmadıkları halde Erdoğan'ın anasına, karısına ve kızına
yönelik cinsiyetçi yazılamalar yapıldı. Bütün bunlar erkek egemen bir namus
algısının göstergesiydi. Her küfür edilişinde "küfürle değil inatla
diren", "ibneye, kadına, orospuya küfretme" sloganlarını attık,
duvarlardaki cinsiyetçi ve homofobik yazıları sprey boyalarla kapattık. Gezi
Parkı'nda küfür atölyesi organize ederek kadınların bedenlerini ve cinselliğini
hedef alan küfürleri nasıl tersine çeviririz, bununla nasıl mücadele ederiz
sorularına yanıt aradık. "Kadına, orospuya, ibneye küfretme",
"Barikattayız direniyoruz", "Gezi'de tacize yer yok" yazan
stickerlar bastırdık. Bütün bu çabalarımız da ciddi bir kazanım sağladı. Gezinin başında fütursuzca cinsiyetçi küfürler edenler, sonunda "şerefsiz diyebiliyor muyduk abla" diye sormaya başladılar.
Gece geç saatlerde
sokaklarda güvenli yürümenin, kamusal alanlarda özgürce ve eşit bir biçimde var
olmanın, tacize, şiddete, gaspa uğramamanın tadına vardık. Direniş boyunca
kendimizi sokaklarda normalden daha güvende hissettik ve bu güveni korumamız
gerektiğini düşünüyoruz. Gezi Direnişi'nin üzerinden bir yıl geçmesine ve artan
polis şiddetine rağmen biz kadınlar sokakları, alanları, geceleri terk etmedik.
Berkin Elvan'ı yitirdiğimizde de, Hrant'ın anmasında da, 1 Mayıs'ta da, Soma
katliamında da sokaklardaydık.
Gezi Direnişi feminist
bir eylem değildi, ama feminist kadınların etkin olduğu bir süreçti. Bu kadar
çok kadının direnişin içinde yer alması birikmiş bir öfkenin göstergesiydi.
Gezi Parkı'nda, üzerinde "Tayyipsiz, tacizsiz hava sahası" yazan
‘mor’ bir çadırımız da vardı. Hem bu çadır hem de Gezi'den sonra oluşan ve hala
düzenli olarak toplanmaya devam eden kadın forumları sayesinde pek çok kadın
feminizmle tanıştı. Forumlar aynı mahallede yaşayan insanların kendileri gibi
düşünen insanlarla buluşmaları için zemin hazırladı.
Direnişe katılanların
yüzde 51'i kadınlardı. Taksim Meydanı'nda otururken kafasına gelen gaz fişeği
nedeniyle aylarca yoğun bakımda kalan Lobna'nın, polisin yakın mesafeden yüzüne
gaz sıktığı Kırmızılı Kadın'ın ve TOMA'nın karşısına geçip kollarını açan
Siyahlı Kadın'ın yanı sıra, "Bu maskenin altında fikir var, fikirler
kurşun geçirmez" düsturuyla bir başkaldırı ikonu haline gelen V'nin
maskesini başörtüsüyle birlikte takan, yaşına aldırmadan elindeki sapanı
polislere doğrultan, "kaç gündür izliyorum, hep kuru yiyorsunuz" diye
Gezi'de kalanlara sıcak çorba taşıyan, topuklu ayakkabıları, mini etekleriyle
gaz kapsüllerine tekme atan, üzerine sıkılan biber gazı ve tazyikli su
nedeniyle ayakta bile duramazken polislere "çok büyük yanlış içindesiniz,
yapmayın, görevi bırakın, görevi bırakın!" diye bağıran, Vali Avni Mutlu
ve İçişleri Bakanı Muammer Güler’in “çocuklarınızı parktan alın” çağrısı
üzerine Gezi'ye gidip çocuklarıyla direnen kadınlar gibi farklı yaşlardan,
farklı meslek gruplarından, sosyal sınıflardan pek çok kadın direnişte aktif
olarak yer aldı. Gezi milliyetçiler, Kürtler, homofobikler, LGBTİ'ler, plaza
çalışanları, anarşistler vs arasında bir bağ kurdu. Kim olduğumuzu önemsemeden
bir arada durmayı, dayanışmayı deneyimledik.
Eylem pratiği olmayan insanlar
sokakla tanıştılar. Haberlerin nasıl taraflı verildiğine, kendilerinden
çapulcu, bir grup marjinal, yasa dışı örgüt üyeleri diye bahsedildiğine tanık
oldular. Gördükleriyle duydukları çelişince basının ve hükümet temsilcilerinin
ifadelerine mesafeli yaklaşmaya, sorgulamaya başladılar.
Seçimler pek çok
insanın moralini bozmuş olsa da ben bunu bir kriter olarak görmüyorum. Gezi
istediğimizde nasıl dayanıştığımızı, birlikte olduğumuzu ve 20 kişiyle başlayan
Gezi nöbetlerini nasıl ülke geneline yayılan bir direnişe dönüştürebileceğimizi
bize gösterdi. Hükümetin söylemlerinde her hangi bir değişiklik olmadı. Hatta
bu yıl ilk kez 8 Mart'ta yaptığımız gece yürüyüşünde polis müdahalesiyle
karşılaştık. Gezi'de yaptığımız gibi kadınları aileye hapseden, çocuk ve bakım
emeğini üzerlerine yıkan, kadının bedenini, cinselliğini denetleyen
heteroseksist AKP politikalarını deşifre etmeye, Hükümetin kadın emeği
sömürüsünü açığa çıkarmaya devam edeceğiz.