"İSİMLERİN
DE CİNSİYETLERİ VAR"
LGBTİ hareketin önemli
aktivistlerinden ve Voltrans'ın kurucularından Ali, 26 Eylül'de, 'rahim kanseri'
nedeniyle aramızdan ayrıldı. O gün Karacaahmet'te alışılmadık bir cemaat vardı.
Yanımıza yaklaşan gençten bir kadın "hangi ünlü öldü?" diye sordu.
Öyle ya bu kadar "marjinal" insan ancak bir ünlünün uğurlamasında
olabilirdi!
Ali’nin gidişi LGBTİ’lerin sağlık hakkına erişiminin önündeki
engelleri bir kez daha görünür kılmakla kalmadı "farklı" olmanın
yarattığı zorlukları da görmemizi sağladı.
Mehtap Doğan
"İsimlerin
de cinsiyeti var. Kadınlara kadın, erkeklere erkek ismi veriliyor. Resmi
belgelerde değişikliğe gitmek için herhangi bir şey yapmadım ama, en azından
belli bir çevrede Aligül olarak çağrılmak istedim. Bu ismi hem içinde
bulunduğum fiziksel hali (hala kadın biyolojisine sahibim) ve kendimi
algılayışımı (erkek olarak algılıyorum) simgeliyor oluşu, daha önceden
kullandığım isme benzerliği, hem de kendi transfobim yüzünden aldım. (…) Kadınsın
işte neden erkek ismi kullanıyorsun ki denilmesinden korkuyordum. Sonrasında bu
korkuların yersiz olduğunu gördüm. Nisan 2008'den beri ailem ve işim dışında
kalan çevremde Aligül olarak çağrılıyorum. Kendi kendime Aligül dediğimde komik
geliyordu. Sonra düşündüm ki kadın ismimi söylediğimde gülmüyorum. Bu
farkındalık beni kendime getirdi. Artık Aligül benim için diğer isimler gibi
bir isimdi."
Bu
cümleler Türkiye'nin ilk trans erkek inisiyatifi Voltrans'ın kurucularından Ali
Arıkan'a ait. Lambdaistanbul LGBTİ Dayanışma Derneği'nin eski üyesi ve LGBTİ hareketin
önemli aktivistlerinden biri olan Ali, son nefesini verene kadar bu alanda mücadele
etmesine, politik tartışmalarda sözünü esirgememesine, sadece LGBTİ'lerin değil
kadınların da sorunları üzerine çokça kafa yormasına rağmen binlerce trans
erkek, eşcinsel kadın, bekar anne gibi jinekoloğa gitmekten çekindi ve sırf bu
nedenle geç teşhis edilen kanser hastalığı nedeniyle 26 Eylül 2013'te aramızdan
ayrıldı. O gün Karacaahmet'in pek de alışkın olmadığı bir cemaat vardı. Yanımıza
yaklaşan gençten bir kadın "hangi ünlü öldü?" diye sordu. Öyle ya bu
kadar "marjinal" insan ancak bir ünlünün uğurlamasında olabilirdi!
Cenazede LİSTAG; LAMBDA, SPOD, SFK, Mor Çatı, İFK gibi çeşitli LGBTİ ve
feminist örgütlerde politika yapanlar ağırlıktaydı. Ali'nin tabutu avluya getirildiğinde imam,
"kadınlar arkaya, erkekler öne geçsin" dediğinde bir kadın olarak
arkaya itilmekten çok, cinsiyet mücadelesi vermiş bu kalabalığın neye göre ayrışacağını düşündüm. Ali’nin
vefatı LGBTİ’lerin sağlık hakkına erişiminin önündeki engelleri bir kez daha
görünür kılmakla kalmadı "farklı" olmanın yarattığı zorlukları da görmemizi
sağladı.
- Bana göre bu cenaze pek çok
ayrıntısıyla diğer cenazelerden ayrışıyordu. "Erkekler öne, kadınlar
arkaya geçsin" denildiğinde ne hissettiniz?
Öner: O sırada bir itiş kakış oldu ama imam
dedi diye ne öne, ne de arkaya geçtik. Cuma namazından çıkan bir grup erkek 'kadınlar
geriye doğru açılın' dedi. O grup öne doğru geçerken de yer vermemeye çalıştık.
Belli açılardan bu törene uymak zorunda kaldık. Ali nasıl bir şey ister diye
konuşma fırsatımız olmadı. Hiçbirimiz ölümü konduramıyorduk. Yine de
olabildiğince prosedüre müdahale ettik. Mesela yıkamaya bizim arkadaşlarımız
girdiler. Tabutun üstündeki kadınlar için pembe, erkekler için mavi olan isimlikleri
değiştirip mavi isimlik koydurduk ve üzerine Ali yazdırdık.
Özlem: Ali Destek Grubu adında bir e-posta
grubumuz.var. Cenazeyi almaya gruptan Aydın'la birlikte gitmiştim. Kendimizi
nasıl tanımladığımızdan bağımsız olarak Aydın erkek, ben kadın görünümündeydim.
Görevli imzalanması gereken kağıdı Aydın'a uzattı. Biz mümkün mertebe ikili cinsiyet
üzerine kurulu sistemden kaçacak, kendimizi rahat ifade edebileceğimiz bir
dünya kuruyoruz ama hastalık, ölüm gibi durumlarda mevcut sistemle karşı
karşıya kalıyoruz. Ali'nin süreci bu anlamda bizi de büyüttü ve deneyim
kazandırdı. Mesela cenazeyi ben de taşımak istedim. Beni 'hanımefendi siz
taşımayın' diye geri ittirdiler. Ya o benim arkadaşım, bırakın ben taşıyacağım,
siz karışmayın dedim.
- Seni neden engellemek istediler? Kadın
olduğun için mi, günah olduğu için mi?
Özlem: Hem günahtı, hem ağır kaldırmak erkek işiydi,
hem de cenazeyi taşımak kadınların görevi değildi. Sen kendine başka bir dünya
kuruyorsun ama bazı anlar oluyor ki o minik ayrıntılarla örülmüş koca sistemle
karşılaşıyorsun. İşte bu yüzden Ali ile geçirdiğimiz zaman çok kıymetli. Çünkü
o minik minik şeyleri değiştirdik, dönüştürdük. Hastanede kimsenin Ali'nin
kimlik ismini hatırlamaması bence çok önemliydi. O gücü kendi yarattığımız
dünyadan aldık. Dirayetli ve kendinizden emin olunca düzeni değiştirebiliyorsunuz.
Mesela mavi kartı değiştirmeyi biz değil güvenlik görevlisi bir kadın akıl etti.
Tabutun başına da gökkuşağı bayrağını koydurduk. Biz Ali'nin erkek olarak
gömülmesini istiyorduk. Hayatının son zamanlarını erkek olarak geçirmişti ve
bunun için çok mücadele etmişti.
- Böyle cenazeler için bir imamınız
var mı peki?
Öner: Bu cenazede birkaç şeyi fark ettik.
Birincisi nefret cinayetlerinde transları ya aileler ya da arkadaşları gömüyor.
Böyle bir mücadelenin içinde olmamıza rağmen, ne yazık ki böyle bağlantılarımız
yok. Hatta cenazelerin nasıl gömüldükleriyle ilgili fikrimiz bile yok.
Özlem: Çok keskin bir çarpışmaydı aslında ve
ilk kez ne yapacağımızı şaşırdık. Gezi Direnişi sürecinden Antikapitalist Müslümanlar'la
bağlantı kurmuştuk. Onlardan cenazede yanımızda olmalarını istedik. Bizi
kırmadılar. Karacaahmet'in imamı hem Ali'nin kendi talebini, hem de ailesini
gözeterek cinsiyetsiz bir dil kullanmaya gayret etti. Mesela Ali'nin kimlik
ismini kullanmadı ve 'hatun kişi' demedi.
- Hastane sürecinde yarattığınız alternatif
aile modelini nasıl örgütlediniz?
Öner: Böyle zamanlarda hiç ortada olmayan
bir aile çıkıveriyor ve senin nasıl bir hayat yaşadığına, neleri
biriktirdiğine, nelerden geçtiğine, nasıl düşündüğüne bakmaksızın kan bağının
verdiği güçle senin üzerinde hak iddia edebiliyor. Senin hayatında yıllarca
olup olmamalarının bir önemi yok yani. Kan bağı nedeniyle istediği zaman ortaya
çıkıp seninle ilgili bütün kararları alabiliyor. Biz de kan değil sevgi bağıyla
birbirine bağlanmayı ilk defa bu sayede pratik etmiş olduk. Ali'nin babası
yaşlı ve hastaydı, annesini erken yaşta kaybetmişti, tek çocuktu ve pek
akrabası yoktu. Belki sorumluluğu alacak büyük bir ailesi olsaydı sürece o
kadar müdahale edemezdik.
Özlem: Gerçekten enteresan zamanlardı. Sabah
erkenden uyanıp, hastaneye gidiyor, Ali'ye refakat edip oradan da işe
dönüyorduk. Hafta sonu bir şey yapacaksak önce bütün refakatler tamam mı diye
bakıyorduk. Bir yandan Gezi Direnişi devam ediyordu ama biz Ali ile birlikte
başka bir direnişi yürütüyorduk. Bu süreç şu açıdan da önemliydi; kalabalık
ailelerde bile bazen sorumluluk bir kişiye kalır. Biz burada birbirimizin
fiziksel ve psikolojik durumlarını bile gözetiyorduk. Hastanede geçen bir buçuk
aylık süreçte herkes Ali'nin kimlik ismini unutmuştu. Arada bir gelen hasta
bakıcı kimlik ismiyle seslenildiğinde, doktor 'Ali Bey diyeceksiniz' diye
düzeltiyordu. Ali orada yalnız değildi ve arkasındaki destek çevreyi de etkiliyordu.
- Neden başkasının değil de Ali'nin
cenazesini konuşuyoruz sence?
Özlem: Trans erkeklikle ilgili mücadelenin
görünür olması, cinsel istismar ve şiddet konuları onun için çok önemliydi. Hayatına
dokunan şeyleri bir şekilde görünür kılıp kendi mücadelesinin parçası yapıyordu
ve etrafındaki insanları bu mücadeleye katıyordu. Bu kadar insana böyle bir
emekle dokunduğu için bugün Ali'yi konuşuyor olmamız tesadüf değil. Hasta
olduğunda bu kadar insanın ona bakması harcadığı emeğin karşılığıydı.
- Ali kendisini trans erkek olarak
tanımlamaya nasıl başladı?
Özge: Ali ile Amargi'ye aynı dönemlerde
girmiştik. Yaklaşık dört-beş ay sonra, lezbiyen tanımıyla rahat hissetmediğini,
kendini trans erkek olarak tanımladığını söyledi. Bir kadın örgütünde açılan
ilk trans erkekti. Aslında belli transnormativite kalıplarını da kabul
etmiyordu Ali, ameliyat olmak istemiyordu, hormon kullanmak istemiyordu. O
yüzden kendisini trans erkek olarak tanımlamasının yıllarını aldığını ve
transgender kavramının kendisini iyi hissettirdiğini söylerdi. Amargi’de bir
kafa karışıklığı yarattı bu durum tabii ki, ama en çok da bu kafa
karışıklığının açtığı tartışmalar iyi oldu. İkili cinsiyet sistemi ve
kızkardeşlik üzerine daha fazla kafa yormamı, daha geniş bir yerden bakmamı
sağladı.
Peki bu deneyim sizin kendi cinsel yöneliminizi, cinsiyet kimliğinizi sorgulamanıza sebep oldu mu?
Özge: Erkekten kadına translar varsa,
kadından erkeğe translar da olmalıydı, ben en çok bunu nasıl akıl edemediğime şaşırmıştım.
Sonrasında kendimi neden kadın olarak tanımladığım, bunu nasıl içselleştirdiğim
üzerine çok düşündüm. Cinsel yönelimimizi seçemiyoruz ama politik bir tercih
olarak nasıl tanımlayacağımızı seçebiliriz. Kimden hoşlandığımız önemli değil,
hoşlandığımız bedenin biyolojisi de, envai çeşit tanımı olabilir bunun. Trans
erkeklik ve transgender kavramı artık daha çok biliniyor. İnsanların içine
sıkıştırıldıkları kalıplardan çıkmaları için daha fazla seçenekleri var. Ali'nin
deneyimlerini tüm açıklığıyla paylaştığı “Hikayeci” ve “Cinsel İstismardan
Hayatta Kaldım” adlarında iki bloğu var. Hikayeci’deki blog yazılarını kitaplaştırmak
istiyoruz. İyi ki Ali kendi mücadelesini böylesine samimi ve açık bir dille
görünür kıldı, bize kişisel olarak öğretilen o alan daha güzel politik
kılınamazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder