Translate

26 Aralık 2014

Bursa'da zaman!

"Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtılarından
Billûr bir âvize Bursa’da zaman"
Ahmet Hamdi Tanpınar

BURSA'NIN UFAK TEFEK YOLLARI


Öğrencilik yıllarımı büyük bir keyifle geçirdiğim Bursa'ya geçtiğimiz günlerde bir basın gezisi organize ettik. Türkiye'nin en büyük sanayi kenti, otomotiv üretim merkezi ve en kalabalık dördüncü şehri olan Bursa'da zaman geçirmek eskisi kadar keyifli olmasa da, kuşkusuz görülmeye değer bir şehir. Tarihi dokusu, doğal güzellikleri kadar kültürel canlılığıyla da etkileyen Bursa'nın bende güzel izleri var; Mahkeme Fırını'ndan aldığımız üzümlü kurabiyeler, Hüsnü Güzel'de yediğimiz salçalı tost, Mahfel'de içtiğimiz çay, Koza Han'da dinlediğimiz kuş cıvıltıları, Uludağ'da yaptığımız çadır kampları, basındaki ilk deneyimim gibi…  Hele bir de Uludağ Üniversitesi Oyuncuları var ki o başka yazının konusu.


 KAHVALTIYI CUMALIKIZIK'TA YAPMALI

Kafesli pencerelerin, cumbaların, kapılardaki dövme demirden tokmakların, taş kaplı sokakların, sizinle birlikte bütün köyü dolaşan su yolunun ayrı bir güzellik kattığı 700 yıllık Cumalıkızık Köyü, Bursa'ya 15 km uzaklıkta.






Bir vakıf köyü olarak kurulan Cumalıkızık'ın en önemli özelliği moloz taş, ağaç ve kerpiçten yapılan üç katlı tarihi evleri. 





Güzellik bakımından Safranbolu ile yarışan köyün kuruluşu, yaklaşık 1300'lü yıllara denk düşüyor. 





Bu anıt köyde neredeyse bütün evler kahvaltı mekanı olarak kullanılıyor.






Wikipedia'da köyün adını alış hikayesi ise şöyle anlatılıyor: "Uludağ etekleri ile vadiler arasında sıkışıp kalan köylere kızık adı verilmiştir. Diğer kızık köylerindeki köylülerin eskiden Cuma namazı için toplandığı yer olduğundan bu köyün Cumalıkızık adıyla anıldığı söylenir. Bir başka söylence de, Osman Bey'in köyün kurulduğu günün cuma günü olması sebebiyle bu köye Cumalıkızık adını vermiş olduğudur."



Köyde dal çileği, mantar gibi yabani meyva ve sebzelerin yanı sıra ev ürünleri de satılıyor. 



 


GÖLYAZI'DA CANLI YAYIN!

Uluabat Gölü kıyısında, küçük bir yarımadada kurulu olan Gölyazı'nın mazisi Roma dönemine dayanıyor. 





Apollon Krallığı'nın merkezi olarak bilinen köyün en önemli geçim kaynağı balıkçılık. 









Köyde büyük balık mezatları kuruluyor ve bolca yayın balığı satılıyor.


  

 
  


YAŞAYAN MÜZE
Bursa'nın en işlek semtlerinden bir olan Heykel'de bulunan ve üç ayrı kattan oluşan Bursa Kent Müzesi'nden içeri adım attığınız anda, Bursa’nın tarihine tanıklık etmeye başlıyorsunuz. Bursa'nın gelişiminin kronolojik olarak anlatıldığı katta bir "büyükşehir"in adım adım doğuşuna tanıklık ediyorsunuz.



Müzenin birinci katında Bursa'nın eğlence ve yemek kültüründen şehrin simgelerinden biri haline gelen Karagöz ve Hacivat’ın öyküsüne, kentin ünlülerinden gelenek ve göreneklerine kadar pek çok şey hakkında fikir edinebiliyorsunuz.


 Kentin bir bütün olarak ve derinlemesine tanınmasına aracılık eden bu müzenin ikinci katında ise “El Sanatları Çarşısı” adını taşıyan tematik bir galeri bulunuyor. 






 18. yy’da Bursa’ya gelen Avrupalı seyyahların çektiği Bursa fotoğraflarından yararlanılarak hazırlanan galeride yemenici, bıçakçı, şekerci, marangoz, semerci, bakırcı, çinici gibi kaybolan ya da kaybolmaya yüz tutan meslekler hatırlatılıyor. 





Aslına uygun olarak kurulan dükkanlar eski bir çarşıda geziyormuş hissi uyandırıyor.





İÇİNDE HAÇ VE DAVUT YILDIZI OLAN CAMİ

Bursa'nın önemli sembollerinden biri olan Ulu Camii, I. Bayezid tarafından 1396-1400 yılları arasında yaptırılmış. 



5.000 metrekare alan üzerine kurulu olan ve üzerinde 20 kubbe bulunan cami havuzlu şadırvanı, devâsa boyuttaki yazıları, üç boyutlu resimleri gibi pek çok özelliğiyle diğer camilerden ayrışıyor.



"Bursa’nın Ayasofyası" olarak bilinen caminin sert ceviz ağacından, hiç çivi kullanılmadan yapılan siyaha boyalı minberi ise kündekâri sanatının en muhteşem örneklerinden birisi. 




Kainatı sembolize eden minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede altın yaldızlarla 'Yıldırım Beyazıt Han tarafından hicri 804 (miladı 1402) yılında yaptırılmıştır' yazıyor.

Ulu Camii'nin minberinin Doğu yakasında Güneş Sisteminin, Batı yakasında ise Galaksi Sisteminin işlendiği kabartmalar bulunuyor. Dünyanın yuvarlak olup olmadığının bile tartışıldığı bir devirde, Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Pluto'nun Güneş'e uzaklıklarının doğru şekilde sembolize edildiği kabartmalarda Dünya'dan 50 bin defa daha büyük olan Güneş'in büyük bir ustalıkla işlendiği dikkat çekiyor.



Minberin bir başka ilginç özelliği de 6 bin 666 adet abanoz ağacı parçası kullanılmış olması. Bu rakamın Kuran’daki ayet sayısını temsil ettiği söyleniyor.



Üç kapılı camiyi gezerken bir bölümde toplanan kalabalık sizin de dikkatinizi çekebilir. Bu kalabalığın sebebi bir efsaneden kaynaklanıyor.

Efsaneye göre Somuncu Baba, işçilere somun dağıtırken Hızır'ı görüyor. Buraya gelip her gün namaz kılacağına söz vermezse, Hızır olduğunu herkese anlatacağını söylüyor. Hızır söz vermeye veriyor ama "hangi vakit geleceğim bana kalsın" diyor. Bunun üzerine Hızır her gün Ulu Camii'deki VAV harfinin önüne gelip namaz kılmaya başlıyor. İşte Hızır'ın ne zaman geleceğini bilmeyen cemaat, belki Hızır ile birlikte namaz kılarız ümidiyle VAV harfinin önünde ibadet etmeye başlıyor.



Konu hazır namazdan açılmışken Mimarı Ali Neccar tarafından yapılan caminin çiçekleri altın varaklarla yapılmış büyük bir mihrabı bulunuyor. Bu mihrapta namaz kıldıran ilk imamlardan birinin Mevlidin yazarı ve divan şairi olan Süleyman Çelebi olduğu söyleniyor.



Ulu Camii diğer büyük camilerden dört ana özelliğiyle ayrılıyor: Osmanlı’da yapılan ilk Cami’i Kebir olması, 13 ayrı yazı karakteri ile, 41 ayrı hattat tarafından yazılmış toplam 192 hat levhası bulunması, 20 kubbesi ve içinde büyük bir şadırvan olması.



Seyyah Evliya Çelebi 1640’lı yıllarda, İstanbul’dan Bursa’ya siyasi sürgün olarak gelen Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi tarafından yaptırılmış bu havuzun suyunun Uludağ'dan geldiğinden ve içinde alabalıkların yüzdüğünden bahsediyor. Bu şadırvanda su 33 ayrı yerden havuza dökülüyor.



Caminin bir başka şaşırtıcı özelliği de kuzeye bakan kapısının sol tarafındaki pencerede bulunan haç ve Davut Yıldızı. Aynı şekilde Kuzey kapısının solundaki pencerede yer alan haç parmaklıkların cami inşaatında çalışan Ermeni ve Yahudi ustalara saygıdan yapıldığı söyleniyor.

  

KUŞ CIVILTISINDAN KALABALIK UĞULTUSUNA 

Bursa'nın en işlek caddelerinden biri olan Heykel'de bulunan Koza Han, eskiden ipek böceği kozalarının satıldığı bir yerdi. Ulu Camii ile Orhan Camii arasındaki bu handa artık koza bulmak mümkün değil ama bu kozalardan elde edilen ipek kumaşlar satılmaya devam ediyor.



İçinde geniş, dikdörtgen bir avlu olan han 95 odadan oluşuyor. Tam ortasındaki küçük şadırvan eskiden emeklilerin buluşma yeriydi.



Koza Han Heykel gibi işlek bir caddede kuş cıvıltıları dinleyebileceğiniz, yeşille özlem gidereceğiniz sakin bir mekanken ne yazık ki artık kalabalıktan geçilmiyor ve kuş cıvıltıları yerine kalabalığın uğultusu duyuluyor.

Hanın doğusunda ise ahır ve depoların olduğu Dış Koza Han denilen ikinci bir bölüm bulunuyor.



Koza Han'ın hemen yanında tarihi bir yapı olan Bursa Belediye binası ve Cumhuriyet tarihinin ilk modern sinema, tiyatro ve konser salonları arasında yer alan Tayyare Kültür Merkezi var. Ünlü mimar Arif Hikmet Koyunoğlu´nun projesi doğrultusunda Tayyare Cemiyeti (Türk Hava Kurumu) tarafından yaptırılan kültür merkezi, 1932 yılından beri hizmet veriyor. 








Tayyare Kültür Mekezi'nden dümdüz devam ettiğinizde 1957 yılından beri faaliyetlerini sürdüren Bursa Devlet Tiyatrosu'nu görüyorsunuz. Devlet Tiyatroları bünyesinde açılmış ilk bölge tiyatrosu, adını 1879-1882 yılları arasında Bursa’da valilik yapan ve valiliği döneminde şehirde bir tiyatro kuran Ahmet Vefik Paşa'dan almış. Bu sahnede ilk kez Ahmet Vefik Paşa'nın adapte ettiği Moliere'nin Meraklı adlı oyunu sahnelenmiş.



Özellikle tarih meraklılarının uğraması gereken semtlerden birisi de Yeşil. Heykel'i Yeşil'e bağlayan Gökdere üzerinde bulunan Setbaşı Köprüsü'nün biri küçük, biri büyük olmak üzere iki sivri kemeri var. Ne zaman yapıldığı bilinmeyen köprünün 15. yüzyıldan bu yana kullanıldığı tahmin ediliyor. Köprünün sol yanında Bursa'nın en özel mekanlarından biri olan Mahfel, sağ yanında da Halk Kütüphanesi yer alıyor.



Eskiden özellikle öğrencilerin buluşma noktası olan bu güzel mekan 1999 yılında şaibeli bir yangın atlattı. Hasar gören bina 2000'li yıllarda yeniden inşa edildi ve Mado tarafından işletilmeye başlandı. Ancak Mahfel'e Mado hiç yakışmadı. Şimdi eski haline dönüştürülmeye çalışılsa da ruhunu yitirdi ve müdavimlerini kaybetti.


YEŞİL OLMAYAN YEŞİL TÜRBE

Bursa'nın önemli sembollerinden biri de Yeşil Türbe. Heykel'in biraz ilerisindeki Yeşil semtindeki türbenin içinde, yaptırdıktan 40 gün sonra hayata veda eden Sultan Mehmet Çelebi'nin yanı sıra oğulları Şehzade Mustafa, Mahmut ve Yusuf ile kızları Selçuk Hatun, Sitti Hatun, Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatun'a ait 8 sanduka bulunuyor.





Yeşil Türbe, dışarıdan bakıldığında tek katlı görünse de aslında iki kattan oluşuyor. Sandukaların bulunduğu salonun altında bir de mezar odası yer alıyor.




Dış duvarları yeşil değil turkuaz renkli çinilerle kaplı olan türbenin mihrabındaki çiniler İznik çiniciliğinin şaheser örneklerinden sayılıyor. 





Osmanlı mimarisinde tüm duvarlarının çini ile kaplı olduğu tek türbe olan Yeşil Türbe'de orijinal çini sayısı ne yazık ki çok az.



Bu güzel türbenin hemen karşısında ise ilk dönem Osmanlı mimarisinin önemli örnekleri arasında sayılan Bursa Yeşil Camii var. 





Caminin ünü çini kaplamalarından kaynaklanıyor. 





Yeşil semtindeki külliye yapılarından olan cami adını bulunduğu semtten değil bir zamanlar minarelerinde bulunan yeşil renk ağırlıklı süslemelerinden alıyor. 2.000 kişilik cami hala aktif olarak kullanılıyor.


BURSA'YA GİTMİŞKEN…

Bursa'ya gitmişken Uludağ'ı görmeden dönmek olmaz. Marmara Bölgesinin en yüksek dağı olan
Uludağ'da Sarıalan, Kirazlı, Kadı, Sobra olmak üzere dört yayla bulunuyor. Türkiye'nin 2 bin 543 metre yüksekliğindeki en büyük kış ve doğa sporları merkezine teleferikle ve kara yolundan ulaşılabiliyor.


Bursa'ya gidenlerin bir başka uğrak yeri de Tarihi İskender Lokantası





1867'de kurulan ve dünyaya yayılan bir lezzetin temellerinin atıldığı bu restoran hala hizmet vermeye devam ediyor.





Bu güzel adamsa 80'inde bir köfteci. Dükkanında kullandığı üç masa benimle yaşıt. Her sabah daha gün ağarmadan lokantasını açıyor. Aldığı birkaç kilo kıymadan pideli köfte yapıp satıyor. 





Çok güzel bir anlatıcı. Kendisi de, dükkanı da ayakta zor duruyor. Arasan bulamayacağın, önünden geçsen göremeyeceğin bu dükkanı açık tutmak için müthiş bir çaba harcıyor. Hijyeni çok önemsemiyorsanız ya da hatır için çiğ tavuk yenir diyorsanız burayı ziyaret edin derim.  






DÜNYADA ÜÇ BENZERİ VAR

Bizim öğrencilik yıllarımızda bir harabe olan Irgandı Köprüsü ise üzerinde zanaatçıların ürettiği geleneksel el sanatları ürünlerinin satıldığı küçük dükkanların olduğu bir sanat sokağına dönüşmüş. 



1442 Yılında Irgandılı Ali’nin oğlu Hacı Muslihiddin tarafından inşa edilen köprü, Büyük Bursa depreminde hasar görmüş, Kurtuluş Savaşı'nda Yunan ordusu tarafından bombalanmış. 

2004 Yılında yenilenen köprünün Bulgaristan, Fransa ve Venedik'te de benzerleri bulunuyor.



Bursa'nın en sevdiğim özelliklerinden birisi yıllanmış çınar ağaçlarına doğal anıt muamelesi yapılıyor olması. Bursa'da hemen her çınarın üzerinde ağacın yaşı, boyu, genişliği gibi bilgiler bulunuyor. 


Bursa'da  bulunan en büyük ağaçsa İnkaya'daki Tarihi Çınar.

600 Yaşındaki, 35 metrelik çınarın çevresi 9.2 metre. 



Her bir dalının kalınlığı ise 3-4 metreyi buluyor.




Fotoğraflar:
Mehtap Doğan
Mehmet Ali Doğan
Kamil Eser
Serdar Güven