Translate

15 Aralık 2011

BİR ŞEY YAPMALI...



BİR ŞEY YAPMALI!

Van
14 Aralık 2011



23 Ekim ve 9 Kasım tarihlerinde Van’da iki büyük deprem yaşandı. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ilk depremin şiddetini 6,6 olarak duyurdu, ancak daha sonra büyüklüğü 7,2 olarak güncellendi. Deprem öyle şiddetliydi ki Erzurum, Batman, Bitlis, Şanlıurfa, Muş, Bingöl, Siirt, Iğdır ve Hakkari’de hatta Irak'ın kuzeyindeki Duhok bölgesinde bile hissedildi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) 2011 yılı ilk 8 aylık rakamlarına göre Van’da 59 bin 630’u kadın olmak üzere, 1 milyon 35 bin 418 kişi yaşıyordu. Deprem nedeniyle 644 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin büyük bölümünü, depreme evde iş yaparken yakalanan kadınlar oluşturuyordu.

Afetten en çok etkilenen kesim kadınlar ve çocuklar oldu. Özellikle eşi ölmüş, eşi tutuklu, boşanmış ya da terk edilmiş kadınlar barınma, güvenlik, yardım alamamak gibi pek çok problemle karşı karşıya kaldı. Kadınların bu mağduriyeti başta İstanbul olmak üzere Ankara, Muş, Diyarbakır, Van gibi illerde yaşayan pek çok kadını harekete geçirdi.


23 Ekim’in hemen ardından Sosyalist Feminist Kolektif, İstanbul Feminist Kolektif, Van Kadın Derneği (VAKAD), Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği, Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV), Muş Kadın Derneği (MUKADDER), Van Kadın Dengbejler Derneği, Mor Çatı, Amargi gibi kadın örgütlerinin yanı sıra Türkiye’nin çeşitli illerinden bağımsız feministler bir araya gelerek Van Mor Dayanışma adında bir grup oluşturdu.

İlk olarak kadına karşı şiddeti görünür hale getirmek, bu konuda gerekli kurumları ve yasal mekanizmaları oluşturmak, kadın hakları konusunda kamuoyu yaratmak amacıyla 2004 yılında kurulan VAKAD ile bağlantıya geçildi. Derdimiz kadınlarla ilgili yürütülen çalışmalara destek vermekti…




Üç ayda 150 gönüllü ağırladı
Depremin ilk gününden itibaren evini gönüllülere açan ve ihtiyaç sahibi kadınlara ulaşmak için olağanüstü çaba harcayan VAKAD’ın kurucularından Zozan Özgökçe, üç ay boyunca sadece Türkiye’den değil İspanya, İsveç, Almanya Avusturya gibi dünyanın dört bir yanından gelen 150 gönüllüyü konuk etti.



 


Ben 8 Aralık’ta yola çıktım. Giderken bir şeylerin ucundan tutabileceğim için kendimi iyi hissediyordum, dönüş yolundaysa çok mutsuzdum. Daha alınması gereken çok yol, yapılması gereken dağ kadar iş vardı... 



Aynı tarihlerde doktora öğrencisi Özlem Çolak, gazeteci Nükte Bouvarddev, kimyager Fulya Doğan, karikatürist Ömer Altan, sosyolog Ebru Batık, araştırmacı Marlene Schafers, gazeteci Tomes There, fotoğraf sanatçısı Fatih Pınar ve mesleğini bir türlü hatırlayamadığım Ruşen Işık da VAKAD’a destek için oradaydı. Hatta biz oradayken Uluslararası Göç Örgütü’nden bir ekip gelerek depoyu ziyaret etti ve VAKAD’ın yardım ve kadın çalışmaları hakkında bilgi aldı.


 
Kadınlar 50 çadır kurdu, 100’ün üzerinde branda dağıttı
VAKAD aracılığıyla 23 Ekim’den bu yana Van ve çevresinden 514 kadınla bağlantı kuruldu. 9 Kasım’da gerçekleşen, 5.6 şiddetindeki ikinci depremden sonra da 650 kadına ulaşıldı. Bu kadınlardan 115’i görme engelli, 20’si diyaliz hastasıydı.



 


Gelen yardım paketleri dağıtılırken, çadır ve brandalar kurulurken önceliğimiz özellikle yalnız, eşi vefat eden yada cezaevinde olan, fiziksel bir engeli bulunan, mağdur kadınlarla onların yakınları oldu.





İstanbul, Ankara, Muş gibi illerden bölgeye destek için giden kadınlar Van'da 50 çadır kurdu. 100’ün üzerinde branda, 6 bin kişilik giyim malzemesi ve 236 aileye yaklaşık 20 gün yetebilecek kadar gıda paketi dağıttı.






Ayrıca ihtiyaç sahibi kadınlara 60 katalitik, 200 ısıtıcı, 50 uzatma kablosu, 5 bin battaniye, 150 uyku tulumu, 200 atkı-bere-eldiven, 400 şişme yelek, 2 bin 500 parça iç çamaşırı, 2 bin 500 çift çorap, 2 bin 500 paket kadın pedi, 150 koli ıslak mendil, 200 bağ çocuk bezi, 50 koli mama, 5 koli biberon, 250 çift ayakkabı ulaştırdı.

Yardımlar il merkezinde  630 noktaya ve 5 köye dağıtıldı.




"Hava soğudu", "araç bozuldu", "saat geç oldu" demeden…
Hala Zozan ve ailesinin Kalecik Köyü’ndeki evleri hem gönüllülerin ihtiyaçlarını karşılamak hem de gelen malzemeleri depolamak için kullanılıyor.





VAKAD’ın telefonu sabah 8:00 gibi çalmaya başlıyor ve gün içinde neredeyse hiç susmuyor. Desteğe ihtiyacı olduğunu bildiren kadınlar VAKAD gönüllüleri tarafından tek tek aranıyor. Arayanların isimleri, iletişim bilgileri, çocuklarının yaşları ve cinsiyetleri bir de nelere ihtiyaçları olduğu öğreniliyor.





Bu bilgiler doğrultusunda dağıtım listeleri oluşturuluyor. Sonra depodaki eşyalar arasından kişilere uygun malzemeler seçilip paketleniyor.
















 VAKAD'a ulaştırılan yardım malzemeleri gece gündüz denilmeden tasnif ediliyor.

Bir de ortakçı fare var depoda. O da ekstradan iş çıkartıyor. Her gün gıda paketleri dökülüp kontrol edilerek yeniden kolileniyor…

 




Çadır, battaniye, bez, mama ne varsa elde, "hava soğudu", "araç bozuldu", "saat geç oldu" demeden, onlarca mahalleye ulaştırılıyor.





 


*
Zozan’ın annesi Perihan Teyze bugüne kadar 150 kişiye üç öğün yemek hazırlayıp her gün dağ gibi bulaşık yıkamış olsa da tebessümü yüzünden hiç eksik etmiyor.
Onca strese, kalabalığa ve iş yüküne rağmen Van'ın kahvaltı salonlarını aratmayacak çeşitlilikte masalar hazırlıyor...


***






*
VAKAD'a çok emeği geçen bir başka isim de gönüllülerin “sağ kolu”, çocukların “VAKAD Abisi”
Tümer Çakar.


Tümer her sabah kolilenen eşyaları arabaya yığıp bütün ili sokak sokak geziyor. Bilmediği mahalle, tanımadığı kadın yok gibi. Herkesin ihtiyacını ezbere sıralıyor. Kürtçe bilmeyen gönüllülere tercümanlık da yapıyor.
** 



*
Bir de gözlerinin içinden iyilik akan Selahattin Bekiroğlu var. Yardım paketi yapmak, dağıtmak, çadır kurmak gibi pek çok işin ucundan tutan Selahattin, ameliyat olduğu için hastanede geçirdiği bir haftayı bile vakit kaybından sayıyor…

**




Kadının adı yok! 
Van’da aile reisi olarak erkekler kabul ediliyor ve dağıtımlar genellikle “talep et verelim” mantığıyla yapılıyor. Bu yüzden yardım dağıtılırken sadece babanın ya da kocanın TC numarası isteniyor. Çadır listelerinde de kadınların adı yok. Nüfus cüzdanı olmayan ya da kocası tarafından el koyulan kadınlar hiçbir şekilde dağıtılan yardımlardan faydalanamıyorlar. Kimliksiz kadınlar kendi başlarına bankadan para çekemiyor, hastaneye gidemiyor, kısacası resmi herhangi bir işlemi eşi olmadan halledemiyor. Bu da kadınları evlerine ve eşlerine iyice bağımlı hale getiriyor.






Özellikle çadırkentlerdeki koşullar aile içi şiddeti besliyor.
Bir çadırda ortalama 10 kişinin birlikte yaşaması nedeniyle şiddetin yanı sıra ensest, taciz, istismar gibi olaylarda da artış olduğu söyleniyor.



Kadına yönelik aile içi, toplumsal ve kurumsal şiddet afete rağmen devam ediyor. Kalabalık aileyle bir arada yaşamak zorunda kalan, hamile olan, yatalak hastası ve engelli yakını bulunan kadınlar iş yükü altında ezilebiliyor.
Van’da yaşayan bazı kadınlar ise deprem bahanesiyle terk edilmiş. Para kazanma gerekçesiyle il dışına giden “aile reisleri” (!) bir daha karısı ve çocuklarıyla iletişime geçmemiş. Bir dolu çocukla, beş parasız kalan kadınlar perişan durumdalar. Bu nedenle ildeki yetkililerin bir an önce sığınmaevleri hakkında bilinçlendirilmeleri ve mağdur kadınları buralara yönlendirmeleri gerekiyor.




Banyo yapamıyorlar
Van’da 35 bin çadır var. Ancak çadır, konteynır, kalıcı konut zinciri çok iyi kurulamamış. Depremin ilk günlerinde genellikle su ve soğuk geçiren çadırlar dağıtılmış. Çadırkentlerde, sokak aralarında ya da parklarda kurulu olan çadırlarda çamaşır, bulaşık yıkamak, banyo yapmak sorun oluyor. Bu yüzden kadınlar hasarlı evlere girmek zorunda kalıyor.




Çadırkentlerin büyük bölümüyse altyapı sorunu halledilmeden ve kent sosyolojisi göz ardı edilerek kurulmuş. Örneğin erkek ve kadın hamamları karşı karşıya kuruldukları için kimse doğru düzgün bu imkandan faydalanamıyor. Özellikle kadınlar ya hamamlara gitmeye çekiniyorlar ya da eşleri tarafından engelleniyorlar. Banyolarda çıkan kavgalara müdahale ise askerler tarafından yapılıyor! Bu nedenle kentteki kadınlar hızlıca banyo yapılacak alanların oluşturulmasını ve tuvalet sorununa çözüm üretilmesini istiyorlar.
Ortak banyo ve tuvalet kullanımı nedeniyle genital rahatsızlıkların, uyuz ve mantar gibi hastalıkların yaygınlaşması bekleniyor.
Çadırda yakılan sobalarla da astıma davetiye çıkarılıyor.






Çadırda ısınmak için bir başka seçenek de elektrik sobaları. Ancak günün büyük bölümü elektrik kesintisiyle geçiyor. Ya da açıkta kalan kabloların üzerine kar yağınca kısa devre yapıp çalışamaz hale geliyor.



Afet sonrası, yaşadığı mağduriyet nedeniyle, il dışına gönderilen kadınlar da bulunuyor. Bu kadınları da kira giderlerini karşılayamamak, sosyalleşememek gibi farklı sorunlar bekliyor.

Devlet mi?

15 Sene önce göldeki su seviyesinin yükselmesi nedeniyle afet bölgesi ilan edilen Van, deprem sonrası büyük kayıplar ve yıkımlar yaşanmasına rağmen “afet bölgesi” sayılmıyor. Oysa Van’da hasar tespitinden yıkıma, eğitimden dağıtıma, ulaşımdan güvenliğe kadar pek çok konuda sıkıntı yaşanıyor.
Kentte yardım çalışmaları belediye, valilik ve STK’lar olmak üzere üç ayrı koldan yürütülüyor. Siyasi partilerin, derneklerin ve devletin ortak hareket etmemesi ise hem desteklerin koordineli dağıtılmasını engelliyor hem de halkta güven sorunu yaratıyor. Halk devlete, dışarıdan gelen yardım desteğini “kendi gücümüzü sınayalım” gerekçesiyle reddetmesinden dolayı da öfke duyuyor. Bölgedeki kadınlarda ise bütün desteklerin devlet tarafından yapıldığı algısı hakim. Destek paketlerini dağıtırken VAKAD adını telaffuz etsek de kadınlar “Allah devlete zeval vermesin” diye teşekkür ediyor.



Bu Van’da yaşanan ilk deprem değil. 1903’te gerçekleşen depremde 860 kişi, 1941'de gerçekleşen depremde 194 kişi, 1946’da gerçekleşen depremde 839 kişi ölmüş. 644 kişinin hayatını kaybettiği son depremlerde ayakta kalan binaların yüzde 90’ının ya yıkılması ya da güçlendirilmesi gerekiyor.  135 binanın yıkım kararı alınmış, şu ana kadar da 8 tanesi yıkılmış. 5.000 metreküp moloz var şehirde. Erciş ise Van’dan daha vahim durumda. Bu yüzden ekonomik durumu görece iyi olanlar çareyi kenti terk etmekte buluyor. Şehrin tamamı neredeyse boşalmış durumda. Yolda seyir halindeyken mutlaka eşya yüklenen birkaç araca denk geliyorsunuz ya da “Seni terk etmeyeceğiz Van” yazan pankartlara...





Bakmayın böyle güzel güldüklerine...
Van’da 188 çocuk ya annesini ya babasını ya da ikisini birden kaybetmiş. Ailelerini ve arkadaşlarını kaybeden çocuklar çok ciddi travmalar yaşıyorlar.





Bu yüzden çadır kentlerde özellikle 13-18 yaş arası çocuklara özel alanlar açılması, kadınlara özel çadırlar kurulması ve çocuklar için oyun alanları yaratılması gerekiyor.




İldeki önemli sorunlardan biri de eğitim. Bölgede 46 okul kullanılamaz durumda. Evinde bile kalamayan çocukları 4-5 katlı okullara sokmak zor.



KESK ve belediyenin “eğitim destek evi” yaptığı, üniversiteye hazırlanan öğrenciler için de çadır dershaneler kurulacağı söyleniyor.



Hem Van hem de Van dışındaki üniversitelerde okuyan öğrenciler maddi imkansızlıklar nedeniyle zorluk çekiyor. Kız çocuklarının zaten okula zorla gönderildiği Van’da okumak isteyen çocuklar mağdur oluyor. Van genelinde bulunan 10.000 öğretmense kalıcı çözümler üretilmediği için sıkıntı yaşıyor.






Çile kışı” başladı
Deprem sanki sadece Erciş ve Van merkezde olmuş gibi algılanıyor. Oysa kırsalda da deprem nedeniyle çok önemli sorunlar yaşanıyor. Özellikle hayvancılık ve çiftçilikten gelir sağlayan köylüler, depremin tam hayvanlarını satıp stok yapacakları dönemde olması nedeniyle mağdur olmuşlar. Tandırları yıkıldığı için kendi ekmeklerini bile üretemiyorlar. Köylerin yüzde 80’inde şebeke suyu kirlenmiş durumda. Evlere su ulaşmıyor. Günün yarıdan fazlası elektrik kesintisiyle geçiyor. Yangın riski nedeniyle soba kurmak istemiyorlar. Ay sonunda halk arasında "çile kışı" diye bilinen kara kış başlayacak. Hastalıklar şimdiden artmış ve soğuk nedeniyle kayıplar yaşanması bekleniyor.



Köylerde sadece binalarına yıkım kararı alınanlara konteynır veriliyor. Evini güçlendirmesi gerekenler bu imkandan faydalanamıyor. Onların ne yapacaklarıysa henüz belirsiz. 10 kişilik aileye bir, 11 kişilik aile ise iki konteynır düşüyor. Bu adaletsiz dağıtım aileler arası çatışmalara ve kavgalara yol açıyor. Bu kavgalar daha da artacağa benziyor. Van merkezde ise konteynırların tamamı kurumlara dağıtılıyor.Oysa engellisi, yaşlısı olan aileler var. 22.000 konteynır daha geleceği ama köylülere verilmeyeceği söyleniyor.


Dul kadınlar unutuluyor
Köylerde de yardımlar aile temelli gerçekleşiyor. Köylerde yaşayan, yalnız kadınlar yardım istemeye çekiniyor. Çünkü depreme rağmen kadınlar için toplumsal baskı devam ediyor. Kime dokunsanız bin “ah” işitiyorsunuz. Herkes sürekli yakınıyor… Özgüvenlerini sağlamak, derin travmaları atlatmalarına yardımcı olmak gerekiyor. Köy ve mahallelerde genellikle muhtarlarla ve imamlarla yapılan görüşmelere göre ihtiyaç sahipleri belirleniyor. Bu görüşmeler sırasında da ya dul kadınlarla ilgili bilgi vermek kimsenin aklına gelmiyor ya da “dul var ama siz bilirsiniz” deniliyor. Bazı muhtarların destek gerekçesiyle kadınlara tacizde bulundukları da söyleniyor.


Dil bilmeyen 2 bin 100 mülteci!
Van’da sadece kadınlar mağdur olmuyor. Gözden kaçan bir başka kesim de mülteciler.
Burada 2 bin 100 mülteci olduğu, bin 700’ünün çeşitli illere gönderildiği söyleniyor. STK’lar tarafından tespit edilen 57 aile var… Depremden sonra başka illere gönderilen mültecilerin durumu daha da ağır. Ceplerinde yeni bir hayat kuracak kadar paraları olmadan bilmedikleri yerlere gidiyorlar. Şimdiye kadar sadece Kahramanmaraş’ta bulunan mültecilere İçişleri üzerinden destek sağlanmış ve ev kiralanmış. Çoğunluğu kişisel ilişkiler üzerinden yardım kanallarına ulaşabiliyor. Dil problemi nedeniyle valilik, belediye, STK’lar yada sağlık kurumları ile iletişim kuramıyorlar. Onların da genel olarak dil, sığınma, sağlık, yıkanma gibi sorunları var. Örneğin, acil sağlık problemi olan bir mülteci kayıtlı olmadığı için tedavi olamayabiliyor.

“Hayata renk veren” Denbejler enstrüman istiyor
Bu arada 23 Ekim’de yaşanan depremin ardından Van Kadın Sanatçılar Derneği'nin enstrümanları, mobilyaları ve bilgisayarları da kullanılamaz hale geldi. Kadın müzisyenlere yardım ve destek sağlayan dernek, geleneksel Kürt sözlü edebiyatının bir parçası olan dengbêjlik sanatının geliştirilmesi üzerine çalışıyor. Dengbej sese biçim, hayat, renk veren anlamına geliyor. Denbejlerin seslerini kullanarak yarattıkları yapıtlara ise "kelam" deniliyor.
Türkiye’nin doğusundaki kadın sanatçıları güçlendirmeyi, karşılaştıkları sosyal, kültürel ve ekonomik zorlukları aşmalarına yardımcı olmayı ve dengbêj geleneğinin devamlılığını sağlamayı amaçlayan Van Kadın Sanatçılar Derneği, depremin yarattığı fiziksel ve psikolojik sıkıntılara rağmen çalışmalarına devam ediyor. Dernek üyeleri kadınlar ve çocuklar için konserler organize ediyor, atölyeler düzenliyor, müzik dersleri veriyor… Ancak derneğin yeniden açılması ve öngörülen aktivitelerin gerçekleştirilmesi bağış ve yardımlar olmadan mümkün görünmüyor.
Etkinliklerin devam edebilmesi için ilk etapta büyük bir çadır ya da konteynır alınması ve kullanılamaz duruma gelen enstrümanların yenilenmesi gerekiyor. Çadır, konteynır ve enstrüman için bağışta bulunmak isteyenler kadinsanatcilar.der@gmail.com adresinden veya 0545 254 12 60 numaralı telefondan dernekle iletişime geçebilirler.


Almanya’dan Van’a
Cambridge Üniversitesi’nde sosyal antropoloji üzerine doktora yapan, Alman Marlene Schafers, bu yılın Ağustos ayında, 1 – 1 buçuk sene sürecek bir saha araştırması için Van’a gelmiş. Kentsel mekânın ideolojik boyutları üzerine çalışacak olan Marlene’in yolu tesadüfen bir grup dengbej ile kesişmiş ve dengbej kadınların kurduğu Kadın Sanatçılar Derneği’nde gönüllü olarak çalışmaya başlamış. Depremden sonra dernek binasının, mobilyaların, bilgisayarların ve enstrümanların kullanılamaz hale geldiğini söyleyen Marlene, dernek üyelerinin büyük bölümünün Van’ı terk etmesi nedeniyle araştırmasına nasıl devam edeceğini bilmiyor. Ama kesin olan bir şey var o da deprem yazacağı doktora tezinin önemli bir parçası olacak.

Marlene sadece kadın sanatçılara destek vermiyor. VAKAD aracılığıyla ildeki diğer kadınlarla da ilgileniyor. Depremden önce VAKAD’da film geceleri düzenleyen, imam nikahlı eşi tarafından 5 aylık hamileyken öldürülen Eylem Pesen davasını takip eden Alman araştırmacı, mülteci kadınlar için İngilizce dersi vermeyi, VAKAD üyeleriyle feminist okuma grubu oluşturmayı planlıyormuş. Depremle beraber bütün bu planları rafa kaldırmak zorunda kalmış. Marlene depremin ilk günleri yurtdışından gelen yardım örgütlerine tercümanlık yapmış. VAKAD’daysa yardım paketlerinin hazırlanması, dağıtması, başvuran kadınlar ve ailelerle telefon görüşmeleri yapılması, deprem sonrası projeleri için fon sağlanması, VAKAD’ın belgelerinin İngilizceye çevirmesi gibi bir dolu işin ucundan tutuyor… Marlene ildeki en büyük sorunlardan birinin kadınların resmi yardım mekanizmalarına dahil edilmemesi olduğunu düşünüyor: "Kadınların birçoğu Türkçe bilmiyor ve okur-yazar değiller. Depremden önce de bürokratik işlerde zorluk çeken kadınlar, yardım ve destek için nereye ve nasıl başvuracaklarını bilmiyorlar. Bilseler de ya başvurmaktan çekiniyorlar ya da çocuk, yaşlı, engelli, hasta baktıkları için fırsat bulamıyorlar. Çok kalabalık çadırlarda kalan kadınların özel alanları ya da mahremiyetleri yok. Çadır kentler kadınların ihtiyaçları düşünmeden yapılmış. Orada da taciz ve istismar olayları yaygınmış. Banyo, bulaşık, temizlik imkanları kadınların ihtiyaçlarına göre ayarlanmamış. Zaten çok ataerkil bir toplumda yaşayan, dolayısıyla çok kısıtlı imkanlara sahip olan kadınların yaşam alanları depremden sonra iyice kısıtlanmış.”


Deprem korkusu, soğuk ve peş peşe patlayan silah sesleri nedeniyle deliksiz uyumak mümkün değil Van'da. Silahlar patlıyor çünkü kente dadanan çetelerin çadırları ve evleri soymasından, kadınlara tecavüz edilmesinden korkuluyor.


 İşte bütün bu sebepler nedeniyle Van için bir an önce bir şeyler yapmak gerekiyor.




Fotoğraflar: Mehtap Doğan
Sevgili Fatih Pınar ve Marlene Schafers'e teşekkürler...

5 yorum:

Adsız dedi ki...

mehtap hanım, elinize, ayağınıza, yüreğinize sağlık.. CANER

E. Mehtap Doğan dedi ki...

Çok teşekkür ederim...

Duygu dedi ki...

kuzen, helal olsun yau! ne güzel iş yapmışsınız.

biz burada onu bunu beğenmeyip vırvır konuşurken harekete geçen herkese helal olsun tabii ki...

Adsız dedi ki...

depremden dolayı vanda ahkam kesip bu kadınlarda ne istiyor diyen erkekler yani bizler ülkenin dört bir yanına kaçarak dagılırken şu bynların yaptıklarına bakıyorumda utandım bir an zozan hanım siz vanın ve vanlı kadınların gerçek dostusunuz takdire şayan yaptıklarınız ve karşınızda saygıyla egiliyorum allah yardımcınız olsunn

E. Mehtap Doğan dedi ki...

Bayan değil kadın!