Translate

28 Kasım 2011

“ÇÖLDE ÇAY FİLMİNDEN BİR SAHNE VAR AKLIMDA…”


 2007'DE DUBAİ
 2007’de bir basın gezisi için gittik Birleşik Arap Emirlikleri’ne; Ortadoğu’nun en hızlı büyüyen serbest bölgesi RAK’ın patronu Şeyh Faisal’ın davetlisi olarak…





BAE, Arap yarımadasının güneydoğusunda yedi emirlikten oluşan bir İslam ülkesi. Başkenti Abu Dhabi olsa da, ülkenin ticari başkenti Dubai.


BAE giderken her tür pasaport için vize isteniyor. Uçuş Emirates ile yapıldığında tur şirketleri kolayca vize işlemlerini halledebiliyor. Emirates'in sahibiyse Dubai Hükümeti…


Biz de dünyanın en hızlı büyüyen havayolu şirketi Emirates ile gittik Dubai’ye. Uçuş için işlemlerimizi yaptırırken birilerinin şanssızlığı bizim şansımız oldu ve tamamen tesadüfen "first class" bir yolculuk yaptık. 


Yolculuk 4 - 4 buçuk saat kadar sürdü ama biz bu durumdan hiç şikayetçi değildik! Çünkü uçağa biner binmez yerel kıyafetli kabin görevlileri ellerimizi silmemiz için sıcak havlular servis ettiler. Ardından da şampanyalarımız geldi, incecik kadehlerde… Biraz bacaklarımızı uzatmak istediğimizde ayağımıza, belimize, kolumuza masaj yapan koltuklarımız şilteli düz bir yatağa dönüştürüldü. Ayaklarımıza patiklerimizi giyip film seyrettik, müzik dinledik, kitap okuduk…

 


Havaalanından açık havaya çıkar çıkmaz cehennem gibi bir sıcak suratınıza çarptı. Hava sıcaklığı temmuz ayında 48 dereceye kadar çıkabiliyormuş. Geziyle ilgili gelen bilgilendirme mailinde üzerine basa basa yanımıza kalın giysiler almamız söylense de “çöl ne kadar soğuk olabilir ki” diye düşündüğüm için ben bu uyarıyı pek ciddiye almadım; keşke alsaymışım… Çöl elbette çok sıcaktı ama kapalı mekanlar klimalar yüzünden kutup bölgesi gibiydi!


Buradaki uluslararası işletmelerde üst düzey yönetici olarak görev alan çok sayıda Türk bulunuyor. 1996’da elçilik ve konsolosluk görevlileri dahil olmak üzere toplam Türk sayısı 200’ü geçmezken 2007’de bu rakam 7 bini aşıyordu.


Bölgedeki en dikkat çekici yapılardan birisi dünyanın ilk 7 yıldızlı oteli Burj Al Arab. Oteldeki sarı olan her nesne ya som altından ya da varak altın kaplamadan...  Otelin içini belli bir ücret karşılığı gezmek mümkün. Restoranlara girebilmek içinse resmi kıyafetler giyinmek gerekiyor. Şimdilerde oda fiyatları nasıl bilmiyorum ama 2007’de ucuz suitlerinin fiyatı 1.000 ile 6.000 $ arasında değişiyordu. Daha pahalıları ise 15.000 dolara kadar çıkıyordu...


Eminim Dubai’ye gelen hemen her turistin, Basra Körfezi kıyısındaki Burj El Arab’ın önünde çekilmiş en az bir kare fotoğrafı mutlaka vardır!.


BAE nüfusunun sadece yüzde 13’ünü yerli Araplar; geri kalan yüzde 87’sini yatırım yapmak ya da çalışmak için bölgeye gelen yabancılar oluşturuyor.


Bana sorarsanız Dubai kocaman bir şantiyeye benziyor. Her yanından vinçler yükseliyor...



Çöl ortasında, deniz suyundan elde ettikleri tatlı su ile, serap gibi yeşil alanlar yaratmışlar. Bir de marinalar ve göletler... Çölün ortasında kayak keyfi yaşamanız bile mümkün. 6.000 ton kar kullanılan kapalı kayak merkezlerinde hava sıcaklığı ise -1 derece.


Bir kentte tarihi yapıların olmaması bana çok garip geliyor. Geçmişi olmayan bu şehirde aklımın almadığı bir başka şeyse bu devasa yapıların, göletlerin, yeşil alanların çölün üstüne kurulmuş olması. Aslında bunun ne tuhaf bir şey olduğunu çöle gidince anlıyorsunuz... Bu masalsı şehir hayranlık uyandırsa da, "püf" yapınca kaybolacakmış gibi görünüyor…


Dubai'deki bir başka önemli yapıysa 818 metre yüksekliğindeki "Dubai Burcu".
Burj Dubai, tam 162 kattan oluşuyor.



Toplam 417 bin 240 metrekarelik alana yayılan yapıda, 35 bin kişi barınabiliyor. 



Gökdelenin tamamlanabilmesi için, çoğunluğu Hintli olmak üzere toplam 8 bin işçi, günlüğü 5 dolar maaşla çalışmış. Dubai’de Hintlilere ikinci sınıf insan muamelesi yapılıyor.  Hintliler çok ağır koşullarda, çok ucuza çalıştırılıyor. 

 

Dubai’de kadınlar aba (çarşaf), erkekler kandoura (beyaz, uzun, bol elbise) giyiyor. Ancak Hintlilerle Arapların aynı giysileri giymeleri yasak. Kol bantları, ayakkabı uçları, pantolon şeritleri etnik kimliği deşifre ediyor…


Dubai’de birbirinden renkli Hint kumaşlarının satıldığı irili ufaklı mağazalar, şaşalı, paha biçilmez takıların olduğu kuyumcu dükkanları var…




Elektronik cihazlarla ilgili dolaşan efsaneler de doğru...Türkiye’den daha uygun fiyatlara kamera, bilgisayar, fotoğraf makinası, cep telefonu almak mümkün.
Şehrin Deira denilen eski bölümünde Al Fahidi Caddesi’nde Eminönü’ndeki Doğubank benzeri pasajlar var. Ancak orada da Doğubank gibi garanti verilemiyor. Bir başka sorun da cihaz menülerinin Arapça olması… 



Sadece Dubai’de 600’ü aşkın bar var. Ülkede alkol tüketimi yasak olsa da barlara gidilip rahatça içilebiliyor.


Dubai'ye gidenlerin yapmadan dönmemeleri gereken bir başka şey de çölde safari. Dünyanın en ünlü jeeplerini kullanan şoförler, çöl tepelerinin üzerine büyük bir hızla çıkıp sonra da kayarak kumların üzerine aracınızı indiriyor. Ölmeden yapılacaklar listesine eklenecek bu aktivitenin en eğlenceli yanı yanınızdakilerin çığlık atarken küçük dillerini görmek…
Jeeplerle yapılan çöl gezisi sonrasında da bedevi çadırları gezdiriliyor.


Şehirde tarihi bina namına pek fazla şey yok. Şehrin merkezindeki kaleyi saymazsak. "Kimbilir ne zaman yapılmıştır bu kale" diye düşünmeye gerek yok, çünkü mazisi bir kaç yıl öncesine dayanıyor... 

Dubai'nin de İstanbul gibi iki yakası bulunuyor. Doğusundaki Deira ile batısındaki Bur Dubai arasında Abra denilen teknelerle geçiş yapılıyor.







Şeyh Faisal Bin Saqr Al Qassimi, Birleşik Arap Emirlikleri’nin en başarılı işadamlarından biri. 45 yaşında olan Şeyh Faisal’ın şeyh unvanı, BEA’nın yedi emirliğinden biri olan Ras Al Khaimah’ın emirinin oğlu olmasından geliyor.


Batı Michigan Üniversitesi işletme bölümünden mezun olan Şeyh Faisal, Dubai’ye 70 kilometre uzaklıkta bulunan ve Ortadoğu’nun en hızlı büyüyen serbest ticaret bölgelerinden birisi olan Ras Al Khaimah’ın (RAK) yöneticiliğini yapıyor.

60’ı aşkın Türk firmasının da faaliyet gösterdiği RAK serbest bölgesinde 2,7 milyar dolar tutarındaki Mina Al Arab ile beş yapay adadan oluşan 1,8 milyar dolarlık Al Murjan Island en dikkat çeken projeler.


BAE’de çalışan yabancıların üç yıllık yenilenebilir oturum ve çalışma iznine sahip olmaları gerekiyor. Uygun bir oturumu olan ve ayda 5 bin dirhemden fazla kazanan herkes ailesini de bu ülkeye getirebiliyor(du). Şeyh Faisal burada üretim yapan yabancılara ‘kalıcı’, alım satım yapanlara da ‘gidici’ gözüyle bakıyor.


BAE’ye Türkiye’den satılan ürünler arasında demir-çelik, hava taşıtları, tütün, motorlu kara taşıtları, elektrikli makine, kayıt cihazları, mobilya, gıda ve tekstil ilk sıralarda yer alıyor. En çok ithal edilen ürünler arasında ise işlenmemiş alüminyum, demir dışı metaller, kahve, çay, baharat, kakao ve elyaf başı çekiyor. Özellikle inşaat malzemesi, endüstriyel makine, tekstil ve gıda konularında Türk firmaları için bölgede açık bir pazar var. Ayrıca emirlikleri bölgesel bir merkez olarak kullanıp Körfez’deki diğer ülkelere ulaşmak da mümkün. Çünkü, BAE, Hong Kong ve Singapur’un ardından dünyadaki üçüncü büyük re-export pazarı sayılıyor.



Bu arada BAE’de para birimi Dirhem. 1 Dirhem yaklaşık 1 Dolar’a denk düşüyor.



fotoğraflar: mehtap doğan

Hiç yorum yok: