Translate

8 Ağustos 2011

"BIRAK MUNZUR ÖZGÜR AKSIN, HASAN KEYF'İNE BAKSIN!"




HASANKEYF SULAR ALTINDA KALMASIN!


Hasankeyf'e girer girmez tanıştığımız ilk kişi Tuncay, rehberlik yapıyor. Yanındaki de yol arkadaşım Tülin...



Hasankeyf'te Uzun Köprü'yü geçince sizi ilk karşılayan tarihi yapı El-Rızk Camii. Camii 1409'da Eyyübi Sultanı Süleyman tarafından yapılmış. Raman Dağı'nın eteklerindeki çift geçişli bu minareden inenler ve çıkanlar birbirlerini görmüyor...  



El-Rızk Camii'nin balkonundan Taş Köprü'nün ayaklarını yakından görmek mümkün.



...Ve kaleye çıkıyoruz.
Kaleye yalnız çıkmak yasak; bu yüzden Sabri ile geziyoruz. İyiki de öyle yapıyoruz... 



Sabri anlatıyor, biz dinliyoruz...



Baraj gelirse sular minareye kadar yükselecek. Hasankeyf'in tamamı sular altında kalmayacak ama kireç taşından yapılan bütün yapılar hasar görecek.
  


Kalede iki gizli geçit var, geçitlerden Dicle Nehri'ne kadar gidilebiliyor.


Dicle Nehri'nin güneyi kaleden nefis görünüyor...



Eskiden yerleşim yeri olarak kullanılan kale, Dicle Nehri kenarında, 120 metrelik yekpare taştan bir tepenin üzerine kurulu.
 


 
 Bir çok kolu olan Dicle Nehri Türkiye'de doğup, Irak'tan geçip, Basra Körfezi'ne dökülüyor.


1.900 km'lik bu nehir Hasankeyf'i iki yakaya ayırıyor.




Kaleden, Akkoyunlulara ait mezar anıtlarının en görkemlisi olan Zeynel Bey Türbesi ve tarihi hamam da görülüyor.







Küçük Saray'ın tavanı ses ve ısıyı geçirmemesi için küplerle izole edilmiş.


Hasankeyf'te duvarlar özellikle islendiriliyor. Çünkü isler kireç taşının dökülmesini engelliyor.


Kale Roma, Bizans, Sasani ve İslam kültürlerinden izler taşısa da en parlak dönemini Artuklular'a 130 yıl başkentlik yaptığında geçirmiş.


Hasankeyf'de 5.000'in üzerinde mağara bulunuyor.




Bu merdivenler Müslümanların Anadolu'da kurdukları ilk darphaneye çıkıyor.
İslam aleminde yasak olmasına rağmen ilk sikkeler burada basılmış. Giriş çıkış için tek yolu bulunuyor.


Kalenin iki girişi var. Doğu girşine Yılanlı Kapı, Batı girişine de Sır Kapısı deniliyor.




Hasankeyf'in en önemli eserlerinden Efsunlu (Yılanlı) Kapı...
Bu kapıdan geçenleri akrep ve yılan sokmayacağına inanılıyor. Ancak akrep efsunu Mısırlı bir turist tarafından çalındığı için Sabri akrep sokmalarına karşı garanti veremiyor.


Hava çok sıcak, et de sevmiyoruz... Yemek molasında pide, peynir, domates alıp Hısn-ı Keyf Aile Çay Bahçesi'ne gidiyoruz.


Hısn-ı Keyf Aile Çay Bahçesi'nin hem manzarası güzel hem de işletmecilerinin sohbeti...  
Hasan Keyf'in hemen girişindeki bu çay bahçesini 84'ten beri Mehmet Altundağ ve çocukları işletiyor.





Hısnı Keyfa: Güzel Kaya, Kaya Kalesi


Hasankeyf'te her evin avlusunda eyvanlar var. Eyvan aslında bir tarafı dışarıya açık oda anlamına geliyor. Buradaysa bahçedeki yatak odası anlamında kullanılıyor! 


Gezinin en güzel anısı, süper çocuk Salih'ti. Salih'le yolumuz kalede kesişti.


Evine gidip annesiyle tanıştık. Öğrendik ki bütün evin yükü bu küçücük omuzlardaymış.




Taş Köprü / Ortaçağ'ın en büyük ve en gösterişli köprüsü


Köprünün ayağında yerleşik bir aile oturuyor. Osmanlı'dan kalma tapuları olduğu için de kimseler dokunamıyor.






Yola çıkma vakti... Osman'la otobüs bekliyoruz. Biz bekliyoruz da otobüs bir türlü gelmek bilmiyor...


Aklımızı Hasankey'te bırakıp Midyat'a doğru yola koyuluyoruz...



Fotoğraflar: Mehtap Doğan + Tülin Semayiş
 

2 yorum:

Can Şeref dedi ki...

Madem et sevmezsin ne işin var oralarda ne yani bütün olay fotoğraf ve film çekmek mi, iki satır yazı yazmak mı? Et yiyceksin kızım et, yemiyosan gitmeyeceksin:)) Kıskandım lan

E. Mehtap Doğan dedi ki...

Ertanımmm et dışında da yiyecek çokk güzel şeyler buldum oralarda... Domates, peynir, ekmek gibi :)