…MÜCADELEYE DEVAM!
28- 31 Mayıs
Şafak Baskını!
Önce çok yorgundum yazamadım, sonra da çok şey oldu. Günler
birbirine karışıyor haliyle.. Keşke zamanında küçük de olsa notlar alsaymışım.
28 Mayıs Salı sabahı, erken saatlerde müdahale olmasını ve ağaçları
sökmek için iş makinelerinin parka girmesini bekliyorduk. Beklenen müdahale
olmayınca parkta kalanlarla toplandık hem durum değerlendirmesi hem de görev dağılımı yaptık. "Bilgisayar başında Gezi
mesaisi yapacaklar sosyal medya üzerinden çağrı yapsın" kararı aldık. Evlerine,
işlerine dönmek zorunda kalanlar Taksim Meydanı'nda yapılacak basın açıklamasının
çağrısını ve parkla ilgili gelişmeleri yaygınlaştırma görevini üstlendi. Kalanlar parka birbirinden güzel
pankartlar astı, çöpleri topladı, ağaçları rengarenk iplerle kapladı… Sonrasında bu ipler bile
polisin şiddetine maruz kaldı! Fotoğrafını bulamadım ama Gezi Direnişi boyunca beni
en çok etkileyen karelerden birisiydi. Sevgiyle sarılan ipler, nefretle söküldü…


Gezi 28 Mayıs akşamı yine çok kalabalıktı. LGBT bireylerden Çarşı taraftarlarına kadar herkes oradaydı… O gün beni rahatsız eden tek şey cinsiyetçi küfürlerdi. Çarşı grubundan bir kadını ve adamı "arkadaşlar LGBT arkadaşlarımız da bizimle birlikte eylemdeler, lütfen dilimize dikkat edelim" diye uyarınca, daha derdimi bile anlatamadan, "gerizekalı" diye uzaklaştırıldım! Ancak Gezi Direnişi boyunca LGBT bireylerin ve feministlerin varlığı çok önemli bir yolu kısa sürede almamızı sağladı. Direnişin başında "ibne", "orospu", "amını sikeyim" gibi cinsiyetçi küfürleri fütursuzca kullananlar, direniş sürecinde "şerefsiz diyebiliyor muyduk?" diye sormaya başladılar.
Ben hem bir gün önce hiç
uyumadığım için, hem de Gezi'de kalacak çok fazla kişi olduğu için o gece geç
saatlerde evime döndüm. Sabah 04:00 sırasında arkadaşlarımdan gelen telefonla
uyandım: "Orada mısın? Polis Gezi'dekilere çok sert saldırdı."
O gece daha
gün ağarmadan polis parktaki eylemcilere bir kez daha yoğun gaz
bombası ve tazyikli su kullanarak müdahale etti. Gözaltılar oldu, aralarında
gazeteci arkadaşım Ahmet Şık'ın da olduğu yaralılar vardı.
Başbakan Erdoğan, Garipçe'deki 3. Boğaz Köprüsü ve Kuzey
Marmara Otoyolu'nun temel atma töreninde yaptığı konuşmada, Taksim Gezi Parkı'nda
yaşananlarla ilgili şöyle konuştu: "Ne yaparsınız yapın biz kararı
verdik, verdiğimiz gibi bunu işleyeceğiz. Eğer tarihe saygınız varsa önce o
Gezi Parkı denilen yerin tarihi nedir, onu araştırıp bakın. Biz orada tarihi
yeniden ihya edeceğiz. Taksim Meydanı'nı yayalaştırarak,
insanların emrine sunacağız. Ak Parti iktidarı döneminde, Türkiye
genelinde diktiğimiz ağaç miktarı yaklaşık 2,5 milyardır. Bu ağaçları bu iktidar dikiyor. Yeter ki
ağaç dikme merakı olsun insanların. Onlara da yer tahsis ediyoruz, 'al sana 500
bin metrekare alan burada gel ağaç dik, bedelsiz.' Niye? Çevreciyiz. Bu köprünün yapımında emek sarf edecek herkesi, her
bir kurumu tebrik ediyorum, kolaylıklar diliyorum."
31 Mayıs'ta, saat 12:00'de, Taksim Meydanı'nda saldırıyla ilgili bir basın açıklaması olacaktı. Tramvay durağının arkasında oturmuş açıklamanın yapılmasını bekliyorduk.
Hiç beklemediğimiz bir anda, üstelik en ufak bir taşkınlık yokken, çevik kuvvetin saldırısına maruz kaldık. Kalabalığa gaz ve tazyikli su sıkılmaya başlandı. Havada uçuşan gaz fişeklerinin haddi hesabı yoktu. Saldırı öyle beklenmedik bir anda ve öyle şiddetli oldu ki ayağa kalkma fırsatı bile bulamadık. O gün BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile hala tedavisi devam eden Mısırlı Lavna Allani vücutlarına isabet eden gaz kapsülleri, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise polisin direk yüzüne sıktığı biber gazı nedeniyle hastanelik oldu.


Ben sanırım Gezi Direnişi boyunca en çok o gün ölmekten korktum.
Yoğun gaz nedeniyle nefes alamadım ve can havliyle tomadan
sıkılan tazyikli suya doğru koşmaya başladım. Göz gözü görmüyordu. Üzerinde en az 120 metre yazan gaz fişekleri dibimizden atılıyordu. Sırılsıklam olduğum için ayakkabım kayıyordu, kendimi bırakırsam büyük ihtimalle ezilecektim. Neyse ki bir arkadaşım fark etti, birlikte Taksim Meydanı'ndaki
Kitchenette'e sığındık.
Yoğun gazdan zarar görenler çevredeki kafelere ve otellere sığındı. Direnişçilerin girdiği bütün mekanlar da gaz
bombardımanına tutulduğu için uzun saatler dışarı çıkmamız mümkün olmadı. Sokak çocuklarından, turistlere kadar herkes gaza ve tazyikli suya maruz kalmıştı. .
Polisin öğlen saatlerinde başlayan sert müdahalesinin ardından ortalık iyice karıştı. İstanbul'daki olaylar bu saldırıdan sonra hız kazandı. Aynı günün akşamı da müdahale devam etti. O gün Nişantaşı tarafında direnirken bir belediye otobüsü şoförü direnişçilere destek verdi, yolu keserek toma ve akreplerin geçmesini engelledi. Olay sosyal medyada yankı bulunca belediye şoförü işinden atıldı.
Gece oldukça
gergin geçti. Ben tam umudumu yitirmeye başlamıştım ki sabaha karşı arkadaşlarımdan haberler
geldi: "Kurtuluş'ta herkes pencerelerde, tencere tava çalıyorlar", "Ataşehir
ayaklandı", "İzmir'den, Adana'dan, Ağrı'dan otobüs dolusu insanlar
yola koyuldu."
En son aldığımız haberse "Kadıköy'den on binler köprüyü yürüyerek geçiyor" oldu.
En son aldığımız haberse "Kadıköy'den on binler köprüyü yürüyerek geçiyor" oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder