Translate

4 Temmuz 2013

Gezi Günlüğü

BU DAHA BAŞLANGIÇ!

27 Mayıs

"Kepçe girdi, ağaçları sökecekler!"

28 Mayıs'tan bu yana Gezi'deki ağaçlara sahip çıkmaya çalışan bir grup "marjinal"den birisiyim. Tarlabaşı, üçüncü köprü, AVM'ler, lüks oteller, yayalaştırma projesi derken sıra Gezi Parkı'na geldi. Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi kapsamında, yol inşaatı yapımı sırasında, yüklenici firmaya ait iş makineleri, Gezi Parkı'nın Asker Ocağı Caddesi'ne bakan duvarın bir kısmını 27 Mayıs gecesi, saat 23:00 sıralarında yıktı. Tarihe geçecek direnişin öyküsü sosyal medyaya düşen "kepçe girdi, ağaçları sökecekler" cümlesiyle başladı. Bizleri harekete geçiren Facebook ve Twitter'da paylaşılan bu cümle oldu. Projeye başından beri karşı çıkan Taksim Dayanışması Grubu, yıkımı fark edince Gezi Parkı'nda toplanma ve eylem çağrısı yaptı. 'Gezi Parkı için nöbetteyiz' yazılı bir pankart açıldı ve yaklaşık 30 kişilik grup, çadır kurarak beklemeye başladı.


27 Mayıs sabahı ben yoktum ama arkadaşlarım oradaydı. Dozerin önüne barikat kurarak, ağaçlara çıkarak ya da sarılarak kesimi engellemek istediler. Polis önce kalkanlarıyla sonra da biber gazıyla oradakilere müdahale etti. Direnişin sembolü olan 'Kırmızılı Kadın' fotoğrafı da o gün çekildi. 





BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, kendisini iş makinesinin önüne atarak kazıyı engellemeye çalıştı. Polis barikatını aşıp çalışan dozerlerin önüne geçen Önder’e CHP milletvekili Gülseren Onanç da katılınca, operatör çalışmaya son verdi. Önder “Neoliberal sistemin dini imanı yok. Muhafazakarız diyorlar, Fatih'in fermanını hatırlasınlar: 'Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim' demiş. Bu ağaçları kestirmeyeceğiz. Fakir fukaranın para vermeden gelip gölgesinde oturacağı üç tane ağaç var. Bütün sivil toplum örgütlerini buraya davet ediyorum. Taksim'de bundan başka ağaç gölgesi var mı? Gidin rezidansınızı kendi bahçenizde yapın" dedi. 


Aynı gün saat 19:00'da Gezi Parkı'nda eylem çağrısı yapıldı. Ben 19:00'a kadar sabredemedim, saat 17:00 gibi oradaydım... Gittiğimde çok az insan vardı, yıkılan ağaçları yeniden dikmeye çalışıyorlardı. 



Çok kısa bir süre sonra Gezi Parkı dolmaya, akın akın insanlar gelmeye başladı. Sanırım, ilk gün 1.000'i aşkın kişi vardı. Ellerinde fidanlarla parka giren grup alkışlarla, çevik kuvvet "yuh"larla karşılandı.


O geceyi parkta geçirdik. Soğuk moğuktu ama hayatımda geçirdiğim en güzel günlerden birisiydi. Bandista şarkıları parka pek yakıştı. Şebnem Sönmez, Barbaros Şansal, Mehmet Ali Alabora, Karmete Grubu ve şu anda adını hatırlayamadığım bir dolu sanatçı da destek için oradaydı. 


Kurulan açık kürsüde herkes düşüncelerini paylaştı. Barbaros Şansal'ın "Onlar yanlarındaki ucube karılara baksınlar" cümlesini içeren cinsiyetçi konuşması dışında, o gece canımızı sıkacak hiçbir bir şey yaşanmadı. 



Ortalama 80 kişiyle birlikte Gezi'de sabahladık. Bir grup müzisyenlerle birlikte şarkı söylerken, bir başka grup da güne çok yakışan Ekümünepolis'i seyrediyordu. 


Kentsel dönüşüm masalını, 3. Köprü'yü, küresel kent iddiasını, yaklaşan emlak krizini, TOKİ'nin icraatlarını, mahalleleri, AVM'leri, ormanları, Marmaray projesini, gökdelenleri, kısacası bütün İstanbul'u mercek altına alan Ekümenopolis'i ilk seyrim değildi ama Gezi'de izlemek başka keyifti…



Sabah uyuya kalanlar çalar saat niyetine Bandista parçalarıyla uyandırıldı ve gün halaylarla karşılandı. Biz parktan ayrılırken ortalama 60 kişi vardı. İşe gidecekler dahil.. Orada sürekli birilerinin olması önemliydi. Böylesine masum bir toplanmanın böyle büyük bir direnişe dönüşeceği aklımın ucundan geçmemişti. 




Fotoğraflar: 



Hiç yorum yok: