En güvenli yer aile mi?
Pelin Esmer imzalı
Gözetleme Kulesi, ana akım sinema öykülerinin aksine sadece ailedeki tecavüzcü
erkeği deşifre etmekle kalmıyor, kahramanı Seher'in şahsında annelik
dayatmasını da sorguluyor.
Mehtap Doğan
Yönetmen Pelin Esmer'in adını ilk kez 2005 yılında gösterime giren
Oyun adlı belgeseli sayesinde duymuştum. Mersin'in bir dağ köyünde yaşayan
dokuz kadının, kendi hayat hikâyelerine dayanan bir oyun yazıp oynamaları ve bu
süreçte geçirdikleri değişimi konu alan film, bir çok ulusal ve uluslararası
festivalde ödül kazanmıştı. Esmer, aynı başarıyı yönetmenliğini,
senaristliğini, yapımcılığını ve kurgusunu üstlendiği "11'e 10 Kala"
adlı sinema filmiyle de elde etti. Çektiği son filmi Gözetleme Kulesi'yle ise başta
feministler olmak üzere pek çok kadının gönlünü fethetti.

Suçluluk duygusundan mustarip iki karakteri, Tosya'nın ıssız ortamında
buluşturan ve bizlere kutsallaştırılan aile kurumunu, yüceltilen annelik
duygusunu sorgulatan Gözetleme Kulesi'ni, kürtaj yasağının gündeme oturduğu,
tecavüze uğrayan Nevin Yıldırım'ın devlet tarafından doğurmaya zorlandığı bir
dönemde izledim. Film beni öyle heyecanlandırdı ki aynı gece Pelin Esmer'e
yaptığı işi, yarattığı güçlü kadın karakterini çok kıymetli bulduğumu ve
buluşup film üzerine konuşmak istediğimi yazmıştım. Nihayet, 20 Nisan Cumartesi
günü Sosyalist Feminist Kolektif'in Taksim'deki mekanında filmin gösterimi ve
ardından Pelin'le bir söyleşi yapmak üzere bir araya geldik. Türkiye'deki
Seher'lerle Nihat'lar üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirdik.
Kutsal şiddet yuvası:
aile
Başrolleri
Olgun Şimşek ve Nilay Erdönmez'in paylaştığı Gözetleme Kulesi, Pelin Esmer'in
ikinci uzun metraj filmi. Sinemanın kadın emekçilerine en iyi yönetmen, en iyi
kadın oyuncu, en iyi yardımcı kadın oyuncu ödüllerini getiren film, bir
gözetleme kulesine bekçi olarak sığınan Nihat ile, otoyol kenarındaki küçük bir
otogarda hostes olarak çalışan Seher'in başkalarından kaçarken birbirleriyle
çarpışmalarını konu alıyor. En emniyette hissettiğimiz yerin bir anda
cehenneme, en tehlikeli gördüğümüz yerin ise bir sığınağa dönüşebileceğini
gösteren film, kadınları köşeye sıkıştıran ataterkil toplumun dayattığı
kökleşmiş pek çok kadınlık halini de açığa çıkarıyor. Üniversitede edebiyat
okurken güvenli olduğu için "aile" yanına yerleştirilen Seher'in
aradığı güveni hiç de tekin olmayan bir otogarda bulması, tecavüz eden dayısını
referans göstererek emniyetsiz görünen bir yerde kendisine emniyetli bir alan
yaratması, istememesine rağmen inadına büyüyen göbeğini saklama çabaları
seyircinin kutsal aile, ensest, taciz, tecavüz, kürtaj gibi pek çok konuyu
sorgulamasını sağlıyor.
Filmde başından sonuna kadar kadın karakterin güçlü
gösterilmesi, başına gelenlerden kadının sorumlu tutulmayışı, tecavüze uğrayanın
değil tecavüz edenin sorgulanması, doğurduğu çocuğu terk eden, emzirmek,
bakımını üstlenmek istemeyen anneyi "vicdansız", tecavüze uğrayan,
hamile kalan kadını "namussuz" olarak yansıtmaması gibi pek çok
ayrıntı ile film yerli sinemadaki diğer örneklerden kolayca ayrışıyor. Pelin
Esmer neden böyle bir meseleyi konu edindiğini ise şöyle açıklıyor: "Otobüsle çok sık seyahat ederim. Hosteslerin anons yaparkenki sesi öyle
bir sestir ki makine mi, gerçek mi ayıramazsınız. Mikrofonu ellerinden
bıraktıkları andaki seslerini merak ettim. Bu kızın son anonsu olsa dedim ve
oradan yola çıktım. Bir şekilde o kızı kamyonların geçtiği bir yolda gördüm ve
hikayeyi yazmaya başladım. Bir kadına yaşatabileceğim en dramatik şeylerden
biri annelikti. Vicdan meselelerine takılmıştım ve çelişkilerle baş edebilmenin
yolunu arıyordum. Burada çok büyük bir çelişkiyi sorgulatabileceğimi hissettim.
Benim derdim vicdandı ama annelik üzerinden anlatmayı tercih ettim. Ensest
oranları ülkelere göre değişse de tecavüz oranları değişmiyor. Aile gibi
kutsal, sorgulamasız en emniyetli olan yerin ne kadar emniyetsiz olabileceğini
ya da bir adamın otogarında emniyetin bulunup yola devam edilebileceği
göstermek istedim. Kızın tecavüzüne uğradığı dayısının referansını kullanarak
işe girmesi, kaçtığımız yerlerin emanet kelimesiyle nasıl güvenli yerlere
dönüşebileceğini göstermek adına önemliydi. Bu iki yüzlülük beni buraya
itti."

Kadınlara rahat mı batıyor?
İki
ana karakter üzerinden vicdan, emniyet, suçluluk, kadınlık, aile, mücadele gibi
pek çok kavramın irdelendiği filmin en cesur sahnelerinden biri Seher'in
annesiyle buluşma sahnesiydi. Ailesi tarafından emniyetli ellere teslim edilen
Seher'in "beni emniyetiniz sikti" isyanına annenin verdiği tepki,
derin sessizliği, babanın karşısındaki çaresizliği, mücadelesizliği ve anneyi
canlandıran Laçin Ceylan'ın müthiş performansı gerçek hayatta tanık olduğumuz
bir anmış hissi yaratıyor. Filmde de gerçeklerin üstü kapatılıyor, dayı annenin
durumu kabullenişiyle birlikte "temize çıkıyor"… Kızının ayrı eve
çıkmak istemesinden, otogarda kalmasından, çalışmasından rahatsızlık duyan
annenin "sana rahat mı batıyor", "dört bekar kızın evi olursa
giren çıkan belli olmaz" sözleriyle de toplumun kadına bakışına bir
gönderme daha yapılıyor.

Ailesinden beklediği desteği alamayan Seher, çocuğunu bir otogar ambarında tek
başına doğurmak zorunda kalıyor. Bu köhne odada savruluşu, ensesinden boşalan
soğuk ter, acıdan kıvranışı, yalnızlığı, çaresizliği daha önce görmediğimiz
tecavüzü bize anımsatıyor. Sinemada ilk oyunculuğu olmasına rağmen oldukça
başarılı bir performans sergileyen Nilay Erdönmez'in doğum sahnesini bu kadar
gerçekçi canlandırması tesadüf değil. "Neredeyse ben bile hamile olduğuna
inanacaktım" diyen Pelin Esmer bu sahneye nasıl hazırlandıklarını şöyle
anlatıyor:
"Senaryo aşamasında bir jinekologla çalıştım. Nilay'la doğum
izledik. Kendi evinde ve bu şekilde doğum yapmış bir kadınla tanıştık. Bize o
anı canlandırmasını istedik. Nilay film için, diyetisyen kontrolünde 10 kilo
aldı. O sahnedeki en büyük destekçim bebeğin annesiydi ve bir ebeydi. Günde on
defa doğum yaptıran bir kadınla o sahneyi çekmek benim için çok büyük bir
şanstı. Özellikle erkek seyirciler doğum sahnesinde çok zorlandılar ve sahne
bir an önce bitsin istediler. Bu sahne benim için biraz da tecavüz sahnesiydi.
Bir köpek ya da kedi doğurmak için kendisine yer arar ve doğru yeri bulur ya
öyle bir şey hayal ettim. Bu yüzden öyle bir mekan seçtim. Hem duyulmayacak hem
yalnız olacak hem de iz bırakmayacaktı."
Kadın istemese de…
Tecavüze
uğrayan kadının doğurduğu bebeği bir anda kabullenmesi, emzirince dünyasının
değişmesi, ona bağlanması, sahiplenmesi, bakımını üstlenmesi, kol kanat germesi
gibi Türk sinemasından alışık olduğumuz pek çok klişeye bu filmde rastlamak
mümkün değil. Aksine, Seher de tıpkı Nevin Yıldırım gibi doğurmak zorunda
kaldığı çocuğunu görmeyi reddediyor. Seher doğum sahnesinde bebekle hiç göz
teması kurmuyor. Onu bir çeşmenin yanına bırakıp otogardan uzaklaşıyor. Ancak
bu ana Nihat tanık oluyor ve bitkin haldeki Seher'i gözlerden ırak gözetleme
kulesine götürüyor. Seher'in bebekten kurtulmasını dilediğiniz hatta
"İnşallah bebek ölmüştür" bile dediğiniz bir anda Nihat bebeği
Seher'in bıraktığı yerden alarak kuleye getiriyor. Emzirmeyi, giydirmeyi,
yıkamayı, uyutmayı, korumayı dayatıyor. Seher’in ölüme terk ettiği çocuğunu
kurtararak kendi vicdanını rahatlatmaya çalışan Nihat, Seher ile çocuğunu kendi
karısı ve çocuğu yerine koymaya başlıyor. Film boyunca kaderine direnen
Seher'in özgürleşme çabasının bir erkek tarafından son bulmasına ilişkin
eleştirileri de Pelin Esmer şöyle cevaplıyor: "Onu bir sığınma ya da
zayıflık olarak görmedim. Her ikisi de farklı sebeplerden dolayı vicdan
meseleleriyle ilgili bir savaş veriyor ve birbirleri hakkında başka kimsenin
bilmediği çok temel bilgiye sahipler. Bu iki insanların yola devam ederken
birbirlerine dokunmadan değil dokunarak geçmelerini tercih ettim. Müdahale gibi
gördüğümüz bazı şeylerin yol almadan önce bize soluklanma fırsatı
tanıyabileceğini düşünüyorum. Burada da Seher'in kararına kalmış bir yerde
bıraktım. Seher'in hayatı boyunca sırtında taşıyacağı çok ağır bir bavulu var.
Bavulunu ara sıra yere koyup nefes alması lazım. Bu nefesi veren eğer Nihat'sa
benim için bir sakıncası yok…"
Mutlu son!
Zaten
finale doğru olan bol diyaloglu şimşek sahnesinde Pelin Esmer, kadının safında
olduğunu bir kez daha gösteriyor ve Seher'e, "doktora da gittim, geç
kalmışsın dediler", "bana sordun mu bebeği getirirken" gibi
cümleler kurdurtarak erkek egemen sistemi sorgulatıyor. Esmer, "Keşke her
kadın isteyerek doğursa ama böyle bir şey yok ne yazık ki... Seher çocuğun
yüzüne bile bakmadım diyor, bunun bir nedeni var. Niye bakmıyor? Kendini
korumak için, korkuyor çünkü bağlanmaktan… Kendim tecrübe etmememe rağmen
fiziksel temasın etkili olduğunu düşünüyorum. Adama karşı en büyük kızgınlığı
da onu emzirtmesini istemesinden kaynaklanıyor." Kürtaj tartışmalarının
film bittikten çok kısa bir süre sonra çıktığını söyleyen Esmer, "Biraz
daha önce çıksaydı ben o diyalogları yazamazdım" diyor.
Filmin
sonunu yazmayalım elbette, zaten Esmer de filmin finalini herkesin hayal gücüne
bırakıyor. Aslında filmde sonuçtan öte sonuca götüren nedenler çok daha
etkileyici. Seher'in tecavüzle yıkıma uğramaması, kaderci davranmaması,
ailesine sığınmak yerine evinden uzaklaşması, dayısının referansıyla bulduğu
işte kendisine güvenli bir alan yaratması gibi pek çok ayrıntıyla, başına
gelenlerden Seher'in değil sistemin sorumlu olduğu mesajı veriliyor. İzleyenlere
tecavüze uğrayan kadın değil tecavüz eden erkek suçlu dedirtiyor.